İlk yazıda, Manisa'dan gelen kuzenimle beraber, Galatasaray-Manisaspor maçında Ali Sami Yen'de yaşadıklarımızı anlatmıştım.
İkinci yazı da, yine bir Galatasaray-Manisaspor maçıyla alakalı, fakat ilk yazının konu aldığı tarihten bir sene öncesini anlatıyor.
Tarih 11 Şubat 2007. Yine bir Şubat ayında, Manisa'daki kuzenim Şenol, Ali Sami Yen'e geleceğini belirtmiş, gereğinin yapılmasını istemişti. Bu arada, Galatasaray-Manisaspor maçlarının her sene Şubat'ın ikinci haftası oynanması da garip bir rastlantı. Neyse ki, bu sezon Kasım'da oynanacak.
Kuzen maç sabahı Mecidiyeköy'e geldi. Klasik olarak Ali Sami Yen'in önünden alındı, kahvaltı yapıldı, eve gelindi, kakara kukarayla ve bilgisayarla geçen saatlerden sonra, tekrar Ali Sami Yen'e gitmek için evden çıkıldı.
Saat 5 gibi Ali Sami Yen'e vardığımızda, Şenol Serhat Abi'yi aradı. Yaklaşık bir dakika süren bir konuşmadan sonra, Şenol "Oğlum yönetim bilet ayarlamayı unutmuş lan" diyerek bizi yaklaşık 2.5 saat sürecek bir dumur seyahatinin başlangıcına sürükledi. Ben, "yönetimin bilet ayarlaması" deyince, aklıma Biletix gişesinden bilet alan bir kulüp yöneticisi geldiği için bir an duraklasam da, sonradan durumu idrak ettim.
"E, nerdeymiş sizinkiler?" diye sorunca, Şenol ilk arayışında bunu sormadığını farketti ve tekrar aradı. Yine bir dakika süren bir konuşmadan sonra telefonu bana uzattı ve "Al sen konuş lan" dedi. Serhat Abi, "Beşiktaş Pizza Hut'tayız" diyordu. Ben de 4 sene Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi'nde okumuş bir adam olarak, bir an boşluğuma geldi, "He tamam, geliyoruz abi" dedim.
Burada bir ekleme yapayım, bu olayın olduğu tarihte, Barbaros Bulvarı'ndaki Pizza Hut/KFC henüz yoktu. O yüzden gereksiz şaşkınlık yapmayın.
Geç kalma korkusuyla taksiye atladık, Beşiktaş Meydanı'nda indik. Doğal olarak hiçbir yerde Pizza Hut yoktu. Ben de, şuurumu iyice kaybetmiş bir şekilde çarşıya soktum kuzeni. Mal mal dolaşırken, liseden arkadaşlarla karşılaştım. "Olm, burada Pizza Hut var mı?" diye sorduğumda, "Ne Pizza Hut'ı olm" gibi bir cevap alınca iyice beni ter bastı. "Nerde olabilir?" diye fikir yürütürken, Şenol tekrar Serhat Abi'yi aradı, telefonu bana verdi. "Abi, etrafınızda ne var?" diye sordum. "Eee, Pizza Hut var, şeyy, Fulya Camii var" dedi.
Tabi "Fulya Camii" lafını duyar duymaz, bende film koptu. Fulya Camii'nin karşısında oturan bir insanın, neden "Beşiktaş Pizza Hut'tayız" dediğini düşünürken, Şenol beni uyardı, çarşı içinden Fulya'ya doğru yürümeye başladık.
Bu ilginç yolculukta, Fulya algımın sadece tesislere kadar olduğunu da öğrenmiş oldum. Fulya tesislerine vardıktan sonra, olduğumuz yerde durduk. Abinin birine sorduğumuzda, "Ohoo, daha yürüyeceksiniz" dedi, biz de o lafla yürümeye başladık. Ihlamurdere Caddesi'nde yaklaşık bir 20 dakika yürüdük. Polat Towers'ın oradan kıvrıldık (Hiç unutmam, Emret Komutanım: Şah Mat oynuyordu sinemada), Tv8'i geçtik ve Fulya Camii'ne vardık.
Geldiğimde, yarısı bir kaldırıma, yarısı öbür kaldırıma çökmüş yaklaşık 50 Manisaspor taraftarını gördüm. Bu arada Serhat Abi telefonla konuşuyordu. Onun yanına geldik. Telefonda "Başkanım..." derken, Şenol "Serhat Abi" diye söze daldı. Bunun üzerine Serhat Abi, öbür elini telefonun üzerine koydu, Şenol'a ağzıyla "Bir saniye sus, bir şey konuşuyorum" işareti yaptı ve konuşmaya devam etti: "Başkanım, bilet yok ama, giremedik biz içeri." En az 4 kere aynı lafı tekrar ettikten sonra telefonu kapattı.
Şenol'a döndüğünde, Ali Sami Yen'den aşağıya indiklerini, 2 saattir burada beklediklerini söyledi. Bu arada maç başlamış ve Galatasaray çoktan golü atmıştı. Ben de Şenol'u orada bırakıp, metroya binmek için, önce Polat Towers'a geri yürüdüm, sonra yukarı çıkmaya başladım.
Fakat şuurum yerine gelmemiş olacak ki, Fulya'dan Osmanbey'e çıkmaya çalışırken, Nişantaşı'nda kendimi kaybettim, bir sağa bir sola yürümeye başladım. En sonunda "Lanet olsun" dedim, bir sokaktan kendimi yukarı attım, Pangaltı'ya gelmişim. Metroya bindim, Taksim'e döndüm.
İkinci yazı da, yine bir Galatasaray-Manisaspor maçıyla alakalı, fakat ilk yazının konu aldığı tarihten bir sene öncesini anlatıyor.
Tarih 11 Şubat 2007. Yine bir Şubat ayında, Manisa'daki kuzenim Şenol, Ali Sami Yen'e geleceğini belirtmiş, gereğinin yapılmasını istemişti. Bu arada, Galatasaray-Manisaspor maçlarının her sene Şubat'ın ikinci haftası oynanması da garip bir rastlantı. Neyse ki, bu sezon Kasım'da oynanacak.
Kuzen maç sabahı Mecidiyeköy'e geldi. Klasik olarak Ali Sami Yen'in önünden alındı, kahvaltı yapıldı, eve gelindi, kakara kukarayla ve bilgisayarla geçen saatlerden sonra, tekrar Ali Sami Yen'e gitmek için evden çıkıldı.
Saat 5 gibi Ali Sami Yen'e vardığımızda, Şenol Serhat Abi'yi aradı. Yaklaşık bir dakika süren bir konuşmadan sonra, Şenol "Oğlum yönetim bilet ayarlamayı unutmuş lan" diyerek bizi yaklaşık 2.5 saat sürecek bir dumur seyahatinin başlangıcına sürükledi. Ben, "yönetimin bilet ayarlaması" deyince, aklıma Biletix gişesinden bilet alan bir kulüp yöneticisi geldiği için bir an duraklasam da, sonradan durumu idrak ettim.
"E, nerdeymiş sizinkiler?" diye sorunca, Şenol ilk arayışında bunu sormadığını farketti ve tekrar aradı. Yine bir dakika süren bir konuşmadan sonra telefonu bana uzattı ve "Al sen konuş lan" dedi. Serhat Abi, "Beşiktaş Pizza Hut'tayız" diyordu. Ben de 4 sene Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi'nde okumuş bir adam olarak, bir an boşluğuma geldi, "He tamam, geliyoruz abi" dedim.
Burada bir ekleme yapayım, bu olayın olduğu tarihte, Barbaros Bulvarı'ndaki Pizza Hut/KFC henüz yoktu. O yüzden gereksiz şaşkınlık yapmayın.
Geç kalma korkusuyla taksiye atladık, Beşiktaş Meydanı'nda indik. Doğal olarak hiçbir yerde Pizza Hut yoktu. Ben de, şuurumu iyice kaybetmiş bir şekilde çarşıya soktum kuzeni. Mal mal dolaşırken, liseden arkadaşlarla karşılaştım. "Olm, burada Pizza Hut var mı?" diye sorduğumda, "Ne Pizza Hut'ı olm" gibi bir cevap alınca iyice beni ter bastı. "Nerde olabilir?" diye fikir yürütürken, Şenol tekrar Serhat Abi'yi aradı, telefonu bana verdi. "Abi, etrafınızda ne var?" diye sordum. "Eee, Pizza Hut var, şeyy, Fulya Camii var" dedi.
Tabi "Fulya Camii" lafını duyar duymaz, bende film koptu. Fulya Camii'nin karşısında oturan bir insanın, neden "Beşiktaş Pizza Hut'tayız" dediğini düşünürken, Şenol beni uyardı, çarşı içinden Fulya'ya doğru yürümeye başladık.
Bu ilginç yolculukta, Fulya algımın sadece tesislere kadar olduğunu da öğrenmiş oldum. Fulya tesislerine vardıktan sonra, olduğumuz yerde durduk. Abinin birine sorduğumuzda, "Ohoo, daha yürüyeceksiniz" dedi, biz de o lafla yürümeye başladık. Ihlamurdere Caddesi'nde yaklaşık bir 20 dakika yürüdük. Polat Towers'ın oradan kıvrıldık (Hiç unutmam, Emret Komutanım: Şah Mat oynuyordu sinemada), Tv8'i geçtik ve Fulya Camii'ne vardık.
Geldiğimde, yarısı bir kaldırıma, yarısı öbür kaldırıma çökmüş yaklaşık 50 Manisaspor taraftarını gördüm. Bu arada Serhat Abi telefonla konuşuyordu. Onun yanına geldik. Telefonda "Başkanım..." derken, Şenol "Serhat Abi" diye söze daldı. Bunun üzerine Serhat Abi, öbür elini telefonun üzerine koydu, Şenol'a ağzıyla "Bir saniye sus, bir şey konuşuyorum" işareti yaptı ve konuşmaya devam etti: "Başkanım, bilet yok ama, giremedik biz içeri." En az 4 kere aynı lafı tekrar ettikten sonra telefonu kapattı.
Şenol'a döndüğünde, Ali Sami Yen'den aşağıya indiklerini, 2 saattir burada beklediklerini söyledi. Bu arada maç başlamış ve Galatasaray çoktan golü atmıştı. Ben de Şenol'u orada bırakıp, metroya binmek için, önce Polat Towers'a geri yürüdüm, sonra yukarı çıkmaya başladım.
Fakat şuurum yerine gelmemiş olacak ki, Fulya'dan Osmanbey'e çıkmaya çalışırken, Nişantaşı'nda kendimi kaybettim, bir sağa bir sola yürümeye başladım. En sonunda "Lanet olsun" dedim, bir sokaktan kendimi yukarı attım, Pangaltı'ya gelmişim. Metroya bindim, Taksim'e döndüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder