30 Temmuz 2009 Perşembe

Savaşma Seviş Kupası -2

Lyon maçıyla karşılaştırdığımızda, Beşiktaş'ı daha derli toplu gördüğümü söyleyebilirim. Özellikle, Lyon maçının ilk yarısıyla, bu maçın ilk yarısı arasında dağlar kadar fark var. Lyon maçında, oyunu tamamen kendi yarı sahasında karşılayan, buna karşılık kontraatağı beceremeyen bir Beşiktaş vardı. Porto maçında ise, sahaya daha dengeli yayılan, bol pas yaparak kaleye gitmeye çalışan bir Beşiktaş izledik. 0-0 bitse de, bu maç beni gelecek için umutlandırdı.

Beşiktaş maça Rüştü- Erhan, Sivok, Ferrari, İsmail- Uğur, Fink, Ernst- Serdar, Bobo, Holosko onbiriyle başladı. Lyon maçından farklı olarak Yusuf ve Tello ilk onbirde yoktu, zaten ikisinin de hafif sakatlıkları vardı. Tello 70'lerde oyuna girdi, Yusuf ise girmedi.

Beşiktaş'ın hangi ülkeden olursa olsun, bir Avrupa maçında, kendi oyununu rakibe kabul ettirdiğini görmek çok güç oluyordu. Bu maçta bunu rahatlıkla gördüm. Özellikle ilk 20 dakika Uğur'un ve inanmazsınız ama Serdar'ın baskılı oyunlarıyla, hem Ernst-Fink ikilisine, hem de savunma dörtlüsüne biraz daha ileride pozisyon alma fırsatı doğdu. Özellikle bilinçli paslarla hücuma çıkmaları, izlerken büyük zevk verdi. Ama ileride bunu bir türlü sonuca ulaştıramadık. 15. dakikada Bobo'nun direkten dönen şutu dışında, kale önünde bir türlü istediğimizi yapamadık. Bunda Serdar'ın kaptan çıkmasının da etkisi olabilir.

Sivok-Ferrari ikilisini beğendim, özellikle Ferrari'nin Lugano tadında bir sertlik yaratabileceğini düşünüyorum. İlk yarıda, ceza sahası içerisinde Hulk'a vurdurmadığı bir top var ki; Kutay'ın şu postuna, daha doğrusu Gökhan'ın sorusuna birebir cevap olur. Gökhan Zan deyince de, aklıma sürekli, topa vurmak için hazırladığı ayağıyla rakip oyuncuya vurması geliyor. Bir türlü bulamadım videosunu.


İbrahim Toraman iyileştiğinde yedek kalacağını düşünsem bile, Erhan Güven bu takımda yer alacaktır. Bugün o da çok iyiydi, ileri çıktığında gözü kapalı orta yapmak yerine sürekli uygun pozisyonu aradı, defansta çok iyi kademeye girdi, iki kritik pozisyonun gelişmesini önledi.

İsmail için söyleyeceğim pek birşey yok. İbrahim Üzülmez alınmasın ama, bu takımın sol bekinde oynayacak adam İsmail'dir. Genç yaşında, hem oyun zekası yüksek, hem sol ayağı bu kadar etkili, hem de bek oynayan bir adamı Beşiktaş'ta gördüğümü hatırlamıyorum. Allah korusun, sakatlık gibi birşey yaşamadığı sürece, çok büyük oyuncu olacağını gösteriyor.

Ernst-Fink için şunu diyeceğim, Josico'nun yerine Fener şu iki oyuncudan birini alsaydı, tablo çok farklı olabilirdi. Birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar, savunma-hücum dengesini çok iyi kuruyorlar. Özellikle Fink'in ileriye çıkıp attığı ve kalecinin kurtardığı iki şut var ki, takdir etmemek elde değil.

Uğur İnceman'ı bugün beğendim, orta sahada topu iyi kullandı, Porto'lu oyuncuları iyi karşıladı. Fakat kullandığı 5 kornerde de eline yüzüne bulaştırdı. Tello'nun yerine oynamak tamam ama haddimizi de bilmek lazım. Şu Beşiktaş'ta korner atacak bir adam yok mudur acaba? 12 korner kazandık, 12'si de sıçış.


Holosko yine çok kötüydü, 63'te Bobo'nun olağanüstü aşırtma pasına kafayla vurmak yerine, elini uzatmatı tercih etti. İki dakika sonra, ceza sahası içinde, GOL.TV spikerlerinin penaltı olduğunu iddia ettiği bir pozisyonda Hulk'u yere indirdi. Maç içinde izlediğimde penaltı gibi gelmedi, allahtan hakem de benimle aynı düşünüyordu.

Bobo daha istekliydi, en azından ilk maçtaki durağan görüntüsünün aksine koştu, top kovaladı. Hatta bir pozisyonda, adamını defansa kadar takip etti, atağı durdurdu. Pası düşünse daha iyi sonuçlanabilecek pozisyonda bir gol kaçırdı, tek gözüme batan o.

Nihat...79. dakikada 8 numaralı formasıyla oyuna girdiğinde sanırım yüzünde bir tebessüm oluşmayan Beşiktaş taraftarı yoktur. Bir 87'deki frikik bir on santim daha aşağıdan gitseydi, o zaman dönüşü muhteşem olacaktı. Olsun, onu Beşiktaş formasıyla tekrar görmek bizi her türlü mutlu ediyor.

Mustafa Denizli, iki maçta da Sivok-Ferrari ve Ernst-Fink ikililerini bozmadı, yorgunluk durumları nedir bilmiyorum ama ilk postta yazdığım birbirine alışma durumunu sağlama açısından güzel bir uygulama. Bir diğer ilginç nokta da, Yıldırım Demirören'in maçı BM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon ile izlemesiydi. Barış Kupası ya, gözümüze sokulacak illa.

Biraz Beşiktaş güzellemesi oldu ama, sezon öncesi takımı bu kadar iyi görmek beni mutlu etti, umarım pazar günü devamı gelir.

Hiç yorum yok: