Bellagio Hotel'den hepinize merhaba maçları evden izleyen ağabeylerim, dostlarım, kardeşlerim... Nasılsınız? İyisinizdir inşallah. Biz çok iyiyiz, güzel bir tatil dönemi geçiriyoruz çünkü babalarımız çok zengin bizim. Fıstık alıyorlar bize, basıyoruz kırbacı... Fıstık anlayışı biraz değişse de tabi, modern bir toplum yapısı içerisinde kozmopolit yaşamlar sürerken eşek kırbaçlamak başımıza bela açabilirdi.
Ya dedim dün, önce Benelux yapar sonra Güney Amerika'nın kuzey sahillerine vururuz kendimizi diye ama İsmail trip yaptı. 'Madem öyle hiç kimsenin aklına gelmeyen bir yere gidelim.' dedi. Dün gece de casino'daydık ya, canı çekmiş keratanın; 'Las Vegas'a gidelim, babam Bellagio'nun müdürünü tanıyor. Hemen dört tane süit ayarlayalım.' dedi.
Şaşırdık tabi biz, 'Niye dört tane oğlum? İki-iki kalırız, casino'da-bar'da kız tavlayan önce girer odaya, diğeri Casino'ya iner.' dedik. 'Ya siz Türkler hiç bilmiyorsunuz bu işleri' dedi. Arıza abi adam, para saçacak illa. Dört tane King Size oda tabi hemen, 5 dakika sürmedi ayarlaması. Fotoğrafı da yukarıda, öyle kral oda.
Neyse, dün gece bu da Bulgaristan'a ucuz bilet bulamamış. Ucuz bilet arayan adam Las Vegas'ta para saçıyor suitler, o da ayrı mesele. Neyse işte atladık biz de bizim David Rockefeller'ın özel jetine, ver elini Las Vegas. Gittik resepsiyona, ya şimdi, dedi çocuk; '...alamıyoruz 12'den önce odaya. İsterseniz Casino'da biraz vakit geçirin.' diye devam etti söylenmeye. Kızdık tabi, 'Siz emperyalistler hep böylesiniz zaten, oligark uşakları sizi! Arap palmiyeleri! Türk'üz diye değil mi bu yaptıklarınız?' diye bağırdık biraz.
Üniversite'de bir hocam vardı, yaklaşık 1.67 falandı sanırım boyu. 'Ben Amerika'dayken...' diye başlayıp türlü zevzeklikler ile devam eden hikayelerinin birinde diyordu ki; 'Las Vegas'ta bir otelde gece müdürüyüm. Baktım resepsiyonda bağırışmalar, küfürler. Hemen aktım tabi ortama, bir de ne göreyim? Hulk Hogan bizim resepsiyonist çocuğu tutmuş dövüyor. Neden suitlerde boş yer yokmuş, o Hulk Hogan'mış da ona her zaman yer olmalıymış. Sanki GPS taktık adamın kıçına. Bir kızdım, tuttum adamı belinden...' Tabi, tuttun. Sonra da Türkiye'ye dönmüşsün zaten. Ona benzedi bizimki biraz ama biz tepkimizi gayet demokratik bir şekilde koyduk. Nihayetinde artık paralı göçmenlere lüleden emdiren bir Amerikan Başkanı'mız var. Bizim çocuk, esaslı oğlan. Sırtımız yere gelmeyecekti, biliyorduk.
Niye anlattım tüm bunları? Ne bileyim lan?! Giremedik sonuç olarak odaya, ben de açtım laptop'ı lobi'de Irish Coffee'mi yudumlarken bir yandan da dedim ki yazayım bir şeyler. Şaban, İsmail'le Squash oynuyor, Gürkan da online konferansta hemen yan tarafımda. Takılıyoruz işte, yazı yazdığımı duyunca hepsi selam söylediler size. Dürteklediler az önce; 'Selam söyle, selam söyle. Oğlum unutma lan selam söyle...' diye. Eğer bunu yazmazsam daha da dürteceklerinden korktuğum için yazıyorum, yoksa hiç öyle sululuklara gelemem.
12 gibi odaya geçmiş oluruz. Şimdiye kadar olan gözlerimden size söyleyebileceklerim şunlar; Las Vegas hiç sandığınız, o dizide gördüğünüz gibi değil lan. Mihmandarlar Venessa Marcil, Molly Sims gibi değil. Güzeller ama insan tabi biraz daha yüksek olsun istiyor çıta.
Yazıyı da Türkiye saatine göre yazdım he. Siz bu yazıyı okurken, biz çoktan alemlerde pert olmuş olacağız. Saygılar, sevgiler gönül dostları. O değil de az önce de Sammy Farha geçti lan, selamlaştık ayaküstü. 'İhsan naber ya?' dedim. 'Sen nereden biliyorsun benim Müslüman adımı?' dedi. Ondan sonrası özel muhabbete giriyor, iyi kızlar var ama etrafında. ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder