23 Eylül 2009 Çarşamba

Eric 'Mr. Slowhand' Clapton

Geçenlerde Pattie Boyd, George Harrison ve Eric Clapton aşk üçgeninde seyreden bir yazı yazmıştım. Pattie'nin George ile başlayan, Eric ile devam eden sonrasında anılarını satma yolunda ilerleyen hayatı ve George ile Eric'in bu kadının uğruna gerilse bile devam eden dostluklarından bahsettim o yazıda.

Bilmiyorum, hikayeyi ilk defa öğrenenler için Eric Clapton 'puşt' bir karakter gibi gözükmüş olabilir ama sanki çok da suçlamamak gerek. Adamın hayatı trajedilerle dolu. Bu tarz eylemler içinde bulunmasının sebebi geçmişte yaşadıkları olabilir. Ha tabi ki psikolog gibi yaklaşıp altında yatan sebepleri bırgalayacak değilim. Yargılayıcı yaklaşma şimdiden, şurada yazıya giriş yapmak için bin takla atıyorum. Beceremedim de gerçi, siktir et. Giriyorum ben, koruyun beni!

Küçük Eric 1945 yılında Surrey Devlet Hastahanesi Kadın Doğum Kliniğinde (Sanki Erkek Doğum diye bir şey var...) dünyaya gelir. Nüfus kağıdında;

Baba Adı: Edward Walter Fryer
Ana Adı: Patricia Molly Clapton

yazmamaktadır.

Eric'in hayatında dizi dizi devam edecek olan ilginçlikler de bu noktada başlamaktadır. Eric, yasak bir ilişkinin çocuğudur. Yani Patricia ve Edward'ın bir anlık azgınlıklarının ürünü olarak hayata gözlerini açar. Bununla da bitmez, Eric dokuz yaşına gelene kadar anneannesini annesi, dedesini babası, annesini de ablası zanneder. Bu yüzden o ve etrafındaki insanlar onun aslında yetim olduğunu bilmezler. Korkmayın yani, 'Piçsin sen, piç! Baban yok senin!' diyen etrafını çevreleyen çocuklar onu taş yağmuruna tutmamış. O kadar trajik değil...

Gerçekleri öğrendikten sonra babasına karşı garezi artan, ayar olan, 'O pezevengi bulursam öldüreceğim' diye nefretini dile getiren Eric, annesinin soyadından da böylelikle vazgeçmemiş olur. (Gerçi ailesinin asıl soyadının Clapp olduğu ve Eric'in bunu Clapton yaptığı söylenir.)

Yasak ilişki dediğim de Across The Universe filminden tanıdık gelebilir. O zamanlar İngiltere sadece Almanya belasından değil, 'Size destek vermeye geldik' diyip de önüne geleni düzen yabancı askerlerden de çok çekti. Edward'ın babası Kanada'lı bir piyadeydi, yaklaşık olarak Eric'in doğduğu zamanlarda savaş alanına gönderilmiş ve akabinde de Kanada'ya dönmüş bir piyade.

Dedik ya tabi, adamın hayatında trajiklikler bitmek bilmiyor. Bu Eric'in anası olacak Patricia, daha sonra başka bir Kanada'lı askerle Kanada'ya kaçıyor ve Eric'i; 'Nasıl olsa sizi anası babası bildi bu çocuk bunca sene, ben gidiyorum. Çok da fifi amua goyyim...' diyip onu anneannesi ve dedesine bırakıp orada evleniyor.

İlginç bir parça daha...

Hani o Pattie Boyd ile ilgili yazdığım yazıda, Pattie ve Eric'in ayrılmalarının sebebinin Eric'in başka bir kadından olan bir oğlunun olduğundan bahsetmiştim ya... O çocuk, Conor'dur.

Conor, İtalyan model Lori Del Santo ve Eric Clapton'ın oğlu olarak 1986 yılında dünyaya gelir, 1991 yılında New York'ta annesinin bir arkadaşının çatı-dairesinin camından düşerek ölür. O zamanlar Pokemon gibi bir illet olmadığından gazetelerde; 'Kendini Pokemon sandı, camdan atladı' gibi manşetler göze çarpmaz.

Başlada reddettiği çocuğu için ölümünden sonra o kadar üzülmesi çoğu kişiye inandırıcı gelmez belki o dönemde ama bu ölümün üzerine Eric Clapton şunları yazar;

Would you know my name
If I saw you in heaven
Will it be the same
If I saw you in heaven
I must be strong, and carry on
Cause I know I don't belong
Here in heaven

Would you hold my hand
If I saw you in heaven
Would you help me stand
If I saw you in heaven
I'll find my way, through night and day
Cause I know
I just can't stay
Here in heaven

Time can bring you down
Time can bend your knee
Time can break your heart
Have you begging please
Begging please

Beyond the door
There's peace I'm sure.
And I know there'll be no more...
Tears in heaven

Oğluna ithaf ettiği bu şarkı, Tears In Heaven, ona o sene tam altı Grammy ödülü kazandırır.

Oğlunun ölümünden bir sene önce de müzisyen arkadaşı, blues üstadlarından, Stevie Ray Vaughan'u kaybeder Eric. Birlikte çıktıkları turnede şehir değiştirirken meydana gelen helikopter kazasında Stevie Ray Vaughan ve iki roadie hayatını kaybeder. Daha sonraları Eric, bunun hayatında bir dönüm noktası olduğundan ve dostunu özlediğinden sıkça bahseder.

Clapton hakkında bir de efsane bulunmaktadır. O efsanede hiçbir konserinde bir kere bile olsun yanlış nota basmadığı anlatılır. Olağanüstü bir gitarist olmasının yanına böyle bir ünvan elbet yakışır, her ne kadar doğru mu yanlış mı olduğunu ispat etmek o kadar kolay olmasa da ama bilinen bir şey vardır ki o da elinin gitarın klavyesinin üstünde akıp gittiğidir. Bu sebepten ötürü bolca gitar teli mefta etmişliğinden, kendisi eş, dost, eşraf tarafınca 'Mr. Slowhand' olarak çağırılmaktadır.

Bugüne kadar, The Yardbirds and The Bluesbreakers, Cream, Blind Faith & Delaney and Bonnie and Friends ve Derek and The Dominos adlı gruplarda çalmış, akabinde solo kariyere girişmiş ve 20'ye yakın sanatçıyla ortak projeler, kayıtlar ve konserler düzenlemiştir.

Şu anda 64 yaşında ve deli gibi konserden konsere koşuyor. Blues için bir 'beyaz adam' olmasına rağmen zenci gırtlağına yakın sesi ve diğer yetileriyle Tanrı Vergisi'nden en fazla geri ödeme alan insanlardan biri olarak yaşamaya devam ediyor kendisi.

3 yorum:

Sheed dedi ki...

blame canada..

blastrula dedi ki...

cocugu 53. kattan düstü diye hatirliyorum. 51 de olabilir. yüksekten, baya yüksekten düsmüs yavrucak

Sir Douglas McGiven dedi ki...

katı ben de hatırlamıyorum abi de çatı dairesi olduğunu biliyorum ama evet bayağı yüksekten düşmüş. trajik ölüm falan gibi haberler vardı zaten.