26 Eylül 2009 Cumartesi

Absolut Hisar

Çok sevdiğim iki kardeşimleydim dün gece. Oğuz Ramazan süresince evden dışarı çıkmadığından yaklaşık 1 aydır görüşmüyorduk. Yine Ercan'ı da en son Oğuzla çıktığımızda görmüştüm. Neyse, dedik Ramazan da bitti, bi görüşelim, içelim. Oğuz'un mekan Beykoz, Ercan'ın Anadolu Hisarı, ben de Üsküdar'da olduğumdam aslında güzel bir güzergah oluşmuş şöyle bi baktığımda. Aslında genelde Kadıköy oluyor buluşma mekanı. Ben Beykoz'a Oğuz'u görmeye 2 kere gittim mesela. Onlardan birinde de Beykoz'dan Hisar'a, Ercan'ın yanına gitmiştik zaten. Bu sefer de, Ercan Hisar'da işe başladığından ve gece 12'de çıkacağından yanına gittik Oğuz'la. Ercan Göksu Cafe diye bi yerde işe başlamış. Mekan da çok güzel, Hisar'da bilmem ne deresine bakan bi cafe. Oturuken ayağının dibinde dere denizle birleşiyor, o kadar güzel. Mekan da çok nezih, gelenler gidenler düzgün insanlar. Ercancım beni kapıda karşıladı, sigara molası veriyormuş. Sonra girdik içeri, çay ısmarladı sağolsun. Yalnız mekanda çalıştığından ben müşteri gibi otururken kardeşimin tepemde dikilmesinden acayip rahatsız oldum, garip hissettim kendimi. Bu garipliği Oğuz'a mesaj atacakken, kendisi damladı masaya. Özlemişim...

Üçlüde kilit adam Ercan'dı dün gece, mekan Hisar olduğundan. Ercan'ın babasının Tekel bayii var hemen ayak üzerinde. Pederin adı Saruhan (Sarıhan mıydı lan?). Neyse girdik dükkana, annesiyle peder bey çok samimi karşıladılar sağolsunlar, hal hatır sorgusundan sonra tezgahtaki içkilere kanalize olduk. Yok bira mı içsek, JB mi yapsak falan derken dedim baba votkaya girelim biz. Nedense turuncuya kaymadım bu sefer, gözüm sarıya ilişince, biraz da merakımdan Absolut Citron'u alalım dedim. Yanına 2 portakal suyu, çerezi, cipsi falan işte. Ha, pederden yaptık alışverişi de hesabımız neyse ödedik, o kadar da değil.

Şimdi okulun ismini hatırlayamadım da, yine Hisar'da bi ilköğretim okulu. O da Göksu cafe gibi dereye bakıyor. Geçen gittiğimizde tahta oturaklar vardı, güzelce yayılmıştık. Okul müdürü kaldırmış onları, ayıp etmiş, betonda oturduk tüm gece. Açtık votkayı, verdik portakalı, çerezi, cipsi iç babam iç. Ama dibi delikmiş heralde bişi anlamadık, gittik 2şer bira aldık. Onları içerken karnımdaki açlık hissini paylaştım Oğuz'la. Ercan dürümcü var dedi 5 dakka mesafede. Yola koyulduk biz de ama dürümcünün ışıklar yanmıyordu. Hisar'dan biraz ilerde Küçüksu'ya yürüsek mi diye düşünsek de yorgunluktan vazgeçip geriye doğru dönmüşken dürümcüden iki genç çıktı. Meğer Ercan'ın arkadaşlarıymış. Kapamışlar dükkanı, ışıkları da kapatıp içerde demleniyormuş elemanlar. Ercan'ı kırmadılar tabi, kaç yıllık arkadaşlar, ateşi de 10 dakka önce kapatmalarına rağmen hala köz olunca adanaları verdiler ateşe. Zaten Ercan'ın arkadaşları, Oğuz'la biz de girdik muhabbete, elde biralar falan. Şuraya gelicem! (heh heh, anlık esprilerden biri dün geceki), elemanlar Hisarlı, Hisar'ın her maçına gidiyorlar. Şehir efsanesi gibi, her maçtaki olayları anlatmaya başladılar ve zaman akıp gitti zaten. Bunları heryerde bulamayız, semtin içine inip yaşananları, kavgaları ya da kutlamaları dinleyince amatör futbolun güzelliğini anlayabiliyoruz sanırım. Mesela şu olayı anlattılar, hatta en son eleman "Google'a spor akademisi meydan muharebesi yaz çıkar!" dedi, ben de öyle merak edip girdim. Daha neler neler var. Ne hikayeler, ne şamatalar. Onları gidip yerinde dinlemek lazım.

Muhabbet ilerledikçe baktık saat 04.30 olmuş, e zaten o saatte eve dönemeyeceğim belliydi Oğuz'la beraber Ercan'da kaldık. En son ben sızdığımda Ercan bi bira daha açmış depresif parçalar dinliyordu. 10 gibi Oğuz'un kalkışıyla ben de uyandım, daha da geç olmadan evlere doğru yola çıktık. Geçen sene bi Caddebostan macerası vardı, yine bu tayfanın üzerine ek olarak Douglas da bulunuyordu. Tam onun gibi olmasa da yine güzel bi gece oldu. Ramazan önce geldikçe yaz aylarında daha güzellerini yapacağımızı umuyorum. Yalnız, böyle takılıp da fotoğraf falan çekmiyoruz biz. Hatırası olmuyor elimizde.

Acayip uykum var, yazdıklarımı tekrar okumadan yayınlıyorum. Neler yazdık lan acaba? Bi de farkındayım, böyle olayları anlatırken Douglas gibi akıcı yazamıyorum sanırım. Ben yazarken sıkılıyorum mesela. Neyse ben uykuya kanalize olayım...

5 yorum:

Kayrakli dedi ki...

ercan kral adam, onunla her yere gidilir. hatta haftaya denizli maçına gelebilirsem maç öncesi bir organizasyon yapalım orange ;)

Sheed dedi ki...

"biz beykoz a benzemeyiz ayazağalı kardeşler biz HİSAR lıyız siz gidin bizi GEBZEYE SAKARYAYA SARIYERE BEYKOZA KARAGÜMRÜĞE ÜSKÜDARA sorun elbet bir gün aynı gruba düşeriz bakalım o zaman hangimiz klavye delikanlısı..Semtimiz belki beykozdan küçük ama yaşayanların yürekleri ve semtini sahiplenmeleri hiç bir takıma nasip olamayacak kadar büyük...bu hafta avcılarada bekleriz inşalalh olay çıkmaz arayı düzelttik avcılarla ama kim ne ekerse onu biçer..."

heheheh..

hayatı fotoğraflarda yaşamaya gerek yok, böylesi daha güzel dayım..

Sir Douglas McGiven dedi ki...

çağırsanız gelirdik lan!

nah gelirdik... dişim beni benden aldı. ehe. ama illa ki yapılır ben işe başlamadan bir organizeyşın. di mi?

Papasito dedi ki...

kadroya bak ulan ayıp be ayıp

blastrula dedi ki...

anadoluhisari beah! göksu deresi o gürkanim.ayrica tee kücüksu'daki dürümcüye iyi ki gitmemissiniz. dünya'nin parasini verip doymayacaktiniz. ercan'i sevdik, kendisini antalya'ya da bekliyoruz valla. ne güzel yer lan su beykoz, he mi?