Berk dayı geldi ve gitti bile. Atatürk'ten aldığım gibi bu akşam da bindirdim 22.30'da uçağına. Ben eve geleli 1 saat olmuyor henüz. Beşiktaş'tan motorla Üsküdar'a geçerken telefonda konuştuk, herif İzmir'deydi... Güzel 2 gün geçirdik yine, diğer dayılar sağolsun.
Yazasım var ama uyumam da lazım. Gani'de kaldığımız dün gece herkes fosur fosur uyurken ben Knicks-Sixers maçını izledim, bi de uzadı, sinirlerim bozuldu durduk yere. Eğer LeBron New York'a gelecekse yanında Gallinari de olmalı.
Gecenin olayı Ginobili'nin salonda dolanan yarasayı haklaması olmuş, acayip bir olay. Görüntüler heryerde var, Google'da arattığınız da direk çıkıyor karşınıza, o yüzden kasamayacağım.
Berk ile vedalaştıktan sonra eve gelmem 1 buçuk saati geçti sanırım. Kışın da gelmesiyle, böyle uzun yolculukta müziğin şart olduğunu birkez daha anladım. Artık emektarlık sınıfına giren Sony Ericsson W800'ün kulaklığı Ağustos ayında kırıldığından beri alma ihtiyacı hissetmemiştim ama bu hafta temin edeceğim gibi gözüküyor, bildiğin bunaldım. Özellikle yağmur altında Kabataş'tan Beşiktaş'a yürümek istediğimde müziği de versem kulaklara tadına doyum olmayacaktı o sakin yürüyüşün.
Dedim ya, yazasım var ama uzayacak, yatıp uyumak istiyorum. Bak aklıma geldi mesela; adam İzmir'den kalkıp geliyor yine, bildiğin toplanıyor yine tayfa ama tek bir fotoğraf bile yok. Yatacağım dedim ama Celtics-Hornets başlayacak işte, gel de uyu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder