24 Aralık 2009 Perşembe

Kendimle Oynuyorum #11

Balkona çıktım bugün, mazeretim yine sigara tabi. Köpeğin biri iki tane kedi kovalıyordu... Bildiğin Amerikan televizyonlarında verilen helikopterden 'suçlu - polis' kovalaması gibi bir sahneydi. Bir yere kadar aynı doğrultuda koşan iki kedi, sanıyorum ki o ara biri diğerine 'hey dostum, dağılalım, ikimizi de kovalayamaz' demiş olacak ki, farklı yönlere doğru koşmaya başladılar. Köpek ambale oldu tabi, kafası karıştı. Bir fırt çektim sigaramdan ki öyle derin; 'Pıst!' dedim, parmağımla işaret ederek; 'Şu tarafa gittiler...'

RT ahmethc Gürkan Menteş kafayı lalelerle bozmuş, beze yapmış. Kendisini Kadir Topbaş'a havale ediyorum.
about 3 hours ago from web
retweeted by DouglasMcGiven and 92 others

Apartmanın yanında bir ağaç var, ne ağacı olduğunu bilmiyorum. Böyle normal bir ağaç, vasıfsız... Meyvesi falan yok, baharda yeşerir yazın gelişme bölümünü geçince sonbaharda aptallaşır ve kışın sonuç olarak yaprakları döker. Ağaç ama, bildiğin ağaç. Herkes o konuda mutabık. İşte o ağaca bir hafta önce ya alt kattan ya da üst kattan birinin balkona astığı şeyler şiddetli bir rüzgâr esnasında, ki bir hafta içinde iki gün gayet rüzgârlı günler geçirdik, düşmüş. Ağacın yapraksız dallarında sutyenden tut, bagzır, kolsuz atlet, dantelli dona kadar türlü şey mevcut. Artık kimin çamaşırlarıysa utancından almaya tenezzül etmemiş olacak ki hâlâ orada duruyorlar. Bizim yılbaşı ağacımız da bu işte komik ama olsun. Komik olduğu konusunda herkes mutabık.

Bazı kadınlar iyi sevişemiyor. İyi seviştiklerini sanıyorlar ama öyle olmuyor. Öyle sanmalarının sebebi ise her erkeğin 'taş olsun deliği olsun.' kafasında yaşadığına olan inançları.

Ankaragücü Roger Lemerre'i oturtmuş koltuğa diyürlar. İki gündür medya ile ilişkim sadece iddaa bülteni olduğundan daha yeni duydum. Ucuz numaralar bunlar Gökçek... Millet beyaz eşya, kömür dağıtır herif futbola yatırım yaparak sempati toplamaya çalışıyor. Vay anasını be... Yine seçerler bak bu herifi!

Canları sıkılınca akşam üstü yürüye yürüye İstanbul'a gitmeye karar verip karanlık basınca; 'biri bizi bayıltıp siker lan yolda...' düşüncesine kapılıp, bir kaç da köpek uluması, hışırtı vs. sesini duyunca tırsıp aynı yolu geri dönen arkadaşlarım var. Akşam üstü yola çıkmışlar, geri döndüklerinde sabaha karşıymış...

Coupling'in en çok güldüğüm sahnesinin şu olduğuna kanaat getirdim ama ne yazık ki kaliteli bir çekime denk gelemedim;


Jeff: Steve’s whole fantasy life revolves around Mariella Frostrup… If he ever meets Mariella Frostrup in person his right hand will shout 'mother'.

Şu alemde yakın arkadaşlarından biri dişi olup da ona içten içe aşık olan çok erkek vardır diye düşündüm geçenlerde. 'Ya şu çocuktan çok hoşlanıyorum...' diye başlayan her cümlede kalbini sıçası gelen erkekler azımsanmamalı!

The Mummers fena grup değilmiş, sevdim albümlerini. Geçenlerde cnbc-e'de adını hatırlamadığım bir programda denk gelmiştim. Aferin onlara...

Şu Defacto denen gerizekalı markanın 'Jean Jean çıkacak Jean çıkacak' mottolo, Jean çıkarma odası temalı aptal reklamındaki eli mikrofonlu bağyan çok tatlısınız ama o reklam ve yaptığınız gerizekalı titrek dans bunu tamamen ikinci plana atıyor. Aferin sana...

Aşık olduğum ikinci kız, ilkokuldaydı, 'beni seviyormuşsuaaaaaan!' demişti sıramın üstüne oturup, bacaklarını da açarak. İyi ki ilkokuldaymışız diyorum aklıma geldikçe! Götüm yiyip de 'evet, var öyle bir olay.' bile diyememiştim, o kadar utangaçtım. Lise 2'den sonraki döneme denk gelseydi kötü olabilirdi. Dün gördüm, estetik falan derken bok etmiş kendisini. Estetik nedir ya?

'Allah çirkin şansı versin' derler ya, o var bende işte. İddaa konu dahilinde değil, kendisiyle olan anlaşmamızda bu yüce hediyeyi emek gerektirmeyen maddi kazançlarım için kullanmayacağıma dair bir ibare var.

Kalbimi çok kırdılar bu ara, kadınlar konusuna fena halde takmış durumdayım. Süpermetrop gözlüğümü takıp, yanıma aldığım bir şişe kırmızı şarap eşliğinde pipo tüttürürken bu konuyu irdeliyorum; 'Kadın nedir ki?' İşte o anlardan biri;

Kaçan mı kovalanır yoksa kovalayan mı kaçırır? Al sana bir Yumurta 3rd Generation vakası... Ya da bir bakıma tecahül-i arif...

Bazen insan elindekinin avucundakinin değerini bilemiyor. Gerçi o avuç hiçbir şekilde boş kalmıyor da... Avuç içi kadar mutluluk yeter.

Sıkıldım bok bok internette dolanmaktan. Yılbaşından sonrası için ciddi planlarım var. Öncelikle şu gereksiz açık öğretim zırvasından kurtulmak için ders çalışmaya başlayacağım, ardından internette geçirdiğim gereksiz vakti asgariye indirip uzun süredir ara verdiğim kitap okuma eylemine geri döneceğim. İlk hedefim 'İstanbul'un Nâzım Planı' yazar Sunay Akın...

Bugün yine polis aramasına denk geldik. Herkesten kimlikleri topladılar, bir memur da telefondan sırayla toplanan kimliklerdeki TC Kimlik numarasını okuyordu, kontrol edildiğini düşünüyorum ciddi ciddi zira daha önce de kimlik sorgusuna bolca denk geldik ama hiçbir zaman böyle telefonla falan kontrol edilmemişti.

İşin garibi ise şu; adam belki de 45-50 tane kimliğin numarasını söyledi telefondakine hiçbirine bir şey demediler, benim kimlikte olay oldu lan. '5100.... hede hödö' diye okudu kimlik numarasını herifçioğlu, hemen önümüzdeki masadalar duyuyoruz; numarayı okuduktan sonra durakladı biraz 'Doğuş, evet.' dedi, durakladı tekrar. Sonra tekrar durakladı; 'M..., evet.' dedi. O sırada Samed'lerin; 'Aha Doğuş'u alacaklar içeri ahahaha' muhabbetlerinin de gayet duyulur bir şekilde olmasından mütevellit bütün gözler bana çevrildi. Ciddi ciddi alacaklar sandım. Hayır alabilecekleri tek konu da askerlik tecilini unutmuş olmam. Onun da öğrenci olduğuma ilişkin belgesi yanımda zaten, sadece şubeye gitmeye üşeniyorum!

Paranormal Activity kulaktan kulağa yayıldığı gibi ahım şahım bir film değil ama izlenmeyecek de bir film değil. Hatta uzun zamandır izlediğim en iyi gerilim filmi diyebilirim... Testere'nin bilmem neyin bilmem kaçıncısının çekildiği, olayın mantığını kavrayamamış abzürt Türk Sineması Gerilim Filmlerinin bollaştığı şu dönemde ilaç gibi geldi.

*Spoylır Vercem!*

Öncelikle Birol kişisinin Sabancı Üniversitesi yurtlarında izledik filmi, bütün ışıkları, pencereleri kapatarak. Yurt odası da ıssız bir yerde, ses konusunda bir sorunumuz olmadı. Tam moda girmelik vaziyetteydik.

Filmin başlarında bol bol sıkıldık. Kadının göğüsleri, herifin tipsizliği hakkında kubist, dadaist ve bilimum -istliğimizle beyanatlarda bulunduk birbirimize. Yanılmıyorsam 18. günden sonra anca kanalize olduk filme. Olaylar sıklaşmaya, girizgâh ve ısındırgâh durumları bitmeye başlayınca bir anlam ifade etmeye başladı.

Ekşi Sözlükte olduğu gibi en baba sahnenin kadının yataktan çekildiği bacaklı macaklı sahnenin olduğu konusunda hem fikirdik hem değildik. Kadının yataktan kalkıp hipnoz hâlinde 3 saat manitasını izlediği sahnelerde ve adamı öldürdükten sonra bilmem kaç saat oturduğu yerde arabaların ön camlarındaki sallabaş gibi sallandığı sahnelerde yarıldık. (Böyle izlenmez gerçi böyle filmler de birlikte Evil Dead izlediğimiz için zamanında bol bol, dayanamıyoruz.)

*Spoylır Verdim!*

Gecenin bir yarısı acıktım, evde yiyecek hiçbir şey yok. Tost, yumurta vs. yapmaya da üşenir vaziyetteyim. Bir kâse antep fıstığı ile doyduğuma inandırmaya çalışıyorum kendimi ama nafile... Yumurta yolları gözüktü sanırım.

Gecenin bir yarısı yemekten bahsedince ampul yandı... Marka neydi hatırlamıyorum ama bir firma dondurulmuş lahmacun üretmiş, şaka gibi. Gecen buzdolabının dondurucusunda süperfireş pizza var mı diye bakarken gördüm. '-bilmem kaç- dakika kısık ateşte bekletin' diyordu üzerinde, aldım krep tavasını attım içine ısıttım ve yedim.

Şunu söyleyebilirim ki tadı fena değil. Bildiğimiz tradiyşınıl bir lahmacun lezzetinde değil ama idare ediyor. Benim gibi günde altı-yedi öğün yiyen, 'en sevdiğim öğün gecenin bir yarısı' diyebilen ve; 'Çöp olsa yerim, yeter ki kolay hazırlanabilsin, uğraştırmasın.' kafasındaki herkese öneririm, bir deneyin derim.

Bitmiş bir ilişkiden sonra arkadaş kalınabileceğine inanıyorum, kalıyorum da ama tad vermiyor. Arkadaş var, arkadaş var değil mi ama? Oluyor ama olmuyor aslında. Hem gol hem penaltı...

Önemli günler ve numaralar hafızası pek iyi olmayan bir erkekseniz kafanıza bir çok şey yiyebilirsiniz. Telefonlar suratınıza kapanabilir, çaldığınız kapı size açılmayabilir.

Önemli günler ve numaralar hafızası pek iyi olmayan ama öte yandan sevgilisinin ne kadar beleşçi olduğunu bilen bir erkekseniz aklınızdaki tek önemli gün 14 Şubat oluyor. Ayrılmak için bir sebep bulmanın, bulamadıysanız yaratmanın tam vaktidir! Sonra kara kara nasıl barışacağınızı düşünürsünüz, ona zaman var.

Ya FM 2010 çok beğendim ama ben yine CM 03-04'e döndüm be... Kaderim benim, alın yazım, gonca simülasyonum, herbir şeyim! Notthingam Forrest ile başlayıp Liverpool'a sıçrayan kariyerimde şampiyon olmasam da daha büyük başarılara imza attıyorum. Aferin bana, madalya takacaklar yakında. SIGames'ten mail geldi, gönderdikleri mail'in ucunu yakmışlar, canlarım benim.

Cougar Club adındaki bir film izledim geçenlerde. Henüz izlememek gibi bir gaflete düşmüşse sevgili MILF dostuma bu filmi öneriyorum, gerçi o bu yazının buralarına kadar inememiştir herhalde...

Arkadaş kafası çok değişik, hiçbiri birbirine benzemiyor. Biriyle güldüğüne ötekiyle gülemiyorsun, biriyle ciddi konuşmak zevkliyken, öteki ciddiyeti bile taşağa vurabiliyor. Biriyle bara gidip iki hatun tavlasak da hoş olsa kafasındayken, biriyle uzun soluklu ilişkilerin adamına dönüşüyorsun. Biriyle; 'Ya oğlum bir gün var ya bir bar açıyoruz ve ortamın amına koyuyoruz' kafası yaşarken, ötekiyle; 'Hacı bu yaz interrail diyorum bak, her yaz taşağa dönüyor. Bu kez başaralım bu işi.' geyiğine giriyorsun. Bazısıyla merhaba-merhaba, bazısıyla enseye tokat, göte parmak. Arkadaşlar çok acayip varlıklar...

Coupling'i bir kez daha giriştim komple. Jeff ayrıldıktan sonra izlettirmiyor dizi kendini tekrardan, orada bıraktım. Tadında kaldı...

Uzun yazı yazmak çok acayip bir şey. Ben de sevmiyorum uzun yazıları, ne yalan söyleyeyim. Upuzun bir yazı görünce direk kaçıyorum, haçı çıkarıp ekzörsist dualar etmeye başlıyorum. Fakat uzun uzun yazmayı seviyorum. Hani bu yazıyı bile istesem iki bölüme ayırıp iki farklı yazı olarak bile yayınlayabilecekken hiç de siklemiyorum afedersin. Upuzun yazılar dağ gibi gözümde, 10 kişi geliyorsa eteğine en fazla iki kişi üç kişi erişiyor zirvesine. Genelde zirvede birşey bulma, bir fikir edinme şansın da oluyor, bende o da yok. Baksana paragrafın bile boku çıktı! Bu ne lan?

Önce beyaz peynirli, kaşarlı omlet akabinde tv karşısında uyku...

Eyvallah...

Hiç yorum yok: