31 Mart 2010 Çarşamba

Mallorca vs Barcelona

Mallorca maskotu maçtan önce Krkic ile uğraşırken maç sonu da İbrahimovic arkasında muzurluk yapıyor.

Fotoğraflar: bigsoccer.com

Beirut

Daha önce Take Away Show adında bir muhabbetten bahsetmiştim inceden, olayın genel adı La Blogotheque olarak geçiyor, bu paylaşımı yaparken de Sigur Ros'tan iki örnek eklemiştim ama siteye Beirut'un katkıları çok iyi oluyor. Bunun yanı sıra elemanlar hala iyi işler çıkarmaya devam ediyorlar, hala haberiniz yoksa girin hemen bakın derim siteye...

Not: Geçen yazımda başlığı Zil Sesi Melodimle Bile Fark Yarattığımı Hissediyorum koymuştum, zil sesim bu işte. Beirut - Penalty... Fark yarattığımı falan hissetmiyorum tabi, yok öyle bir şey.

#64.2 - Beirut - The Penalty
Yükleyen lablogotheque.

Rüya Takım: Malaga

"Bunca yıllık kabzımalım, bu kadar malı bir arada görmedim"

Erman Toroğlu

PS: Muhabbet Gani Can Öz'den çıkıp, Şaban ile genişletilmiş, benim tarafımdan da fotoşoplanmıştır.

İlk 11&Fotoşort
: BMEİ

Sabah Ereksiyonu

Dün hem eve maçın başlama saatinden on dakika sonra gelmem hem de ülkemizdeki yayıncı kuruluşun, ne kadar sportif faaliyet varsa hepsinin şifrelenmesinin ardından elimizde kalan tek zevk olan Şampiyonlar Ligi'nin de içine etmiş olması ve şifreye dahil etmesi sonucunda link arama çalışmalarına girmem sebebiyle 15. dakikadan sonra sahip olabildim bu karşılaşmayı izleme zevkine.

Görüntü karşıma geldiğinde United çoktan 1-0 öne geçmişti ki bu kuponuna handikaplı United galibiyeti yazan biri için inanılmaz bir başlangıç oluyor.


Golden sonraki dönemde Rooney'nin ilerideki tek başına çabalaması ve United'ın orta sahadaki ciddi pas hatalarının/top kayıplarının sonucunda nihayete varmasa da üç-beş tane Bayern atağı seyrettik. O andaki şahsi kanaatim kanat destekli tek forvet çıktığımız çoğu maçta olduğu gibi rakibin yorulmasını bekleyip ikinci yarıda bir gol daha atacağımız, hem kuponumun tutacağı, hem de göynümün sevinçle dolacağıydı ki pek öyle olduğu söylenemez.

United defansı yine bildiğimiz defans, Rio Ferdinand'ın geri dönmesi de pek bir şeyi değiştirmemiş anlaşılan. Hamit'in kaleye yollamaya çalıştığı ama bir şekilde kale önüne pas olarak giden topa iki kişinin arasında boş duran Olic ayağını sokabilseydi ilk yarı daha değişik bir seyre sebep olabilirdi, olmadı. Sonrasında, Rooney'nin kaçırdığı gol de evlere şenlikti aslında.

Robben'in eksikliği elbet bir şeyler eksiltmiş Münih'ten fakat Hamit'in de iyi oynamadığını söylemek hata olur. İkinci yarının ortalarında defansı ipe dizip çektiği şut Van der Sar'ın üzerine değil de biraz daha köşeye gitse jeneriklik bir gol izlemiş olacaktık. Gerçi maçın o anlarında karşılıklı çok güzel ataklar izledik ve sonrasında oyun biraz duruldu.

Oyun durulunca önceki günden beri uykusuz olan ben, uyuma gafletinde bulundum bilgisayar ekranının karşısında. İçim geçti, vücudum attı, ne dersem diyeyim... Maça bahis koyduğum için, hatta uçuk bir bahis koyduğum için olacak, rüyamda karşılaşmanın sonucuna bakmak için internete girdiğimde maçın 4-3 Münih galibiyeti ile sonuçlandığını görüp küfür etmeye başlıyordum.

Olayın rüya olduğunu ise uyandıktan sonra anladım fakat ta İsviçre'lerden tuttuğum takımlara (Spurs, United, vs...) karşı bulduğu hiçbir açığı kaçırmadan benimle mütemadiyen dalga geçen fakat kendi takımlarında bir arıza olduğunda susmayı tercih eden Ceyhun dostumun Msn'den yolladığı "United'a son dakika şoku!" mesajını görünce bir teslik olduğunu anladım.

Sabah ereksiyonumu bir yana bırakıp, hemen bahis sitelerindeki sonuçlar bölümüne yöneldim. İki üç tane farklı siteden açtım ki skordan emin olayım. En azından beraberlik bekliyordum ama 2-1 yenilmişiz, yazık olmuş. Gerçi skor önemli değil, "2-1 de iyi bir skor deplasman için ehehehe" diyip kurtulursun işin içinden de, Rooney'nin bacağı eline almış olması kötü.

Haftasonu oynanacak Chelsea maçında çok büyük ihtimalle yok, rövanş maçına bile yetişememe durumu mevcutmuş BBC'ye göre. Bu noktada geleceğimizin Berbatov'a kalması benim için endişe verici bir durum.

Old Trafford'taki karşılaşmada ne olursa olsun turu atlayacağımızı düşünüyorum yine de. (Bugün de Barcelona'ya mı handikaplı versem lan?) :sıyır:

Fotoğraflar: AP, Reuters, Getty (Hepsinden birer tane var. Şu fotoroman tadında olan Rooney'nin sakatlanma anı Reuters'ın fotoğrafı.)

30 Mart 2010 Salı

1999 Finali ve Kaybeden Taraf

İsmail bahsetmiş, 99 finalinden, Sammy Kuffour'un yıkılışından. Ben de fotoğraflarla devamını getireyim istedim.

Maçın hakemi Pierluigi Collina, +90'da 2 gol yiyerek, ne olduğunu daha anlayamamış ve yere yıkılmış olan Kuffour'u kaldırmaya çalışıyor. Fotoğraf, Christian Liewig.

United oyuncuları sevinçten çılgına dönmüşken kendini yere atan bir başka oyuncu, Markus Babbel. Fotoğrafın telif hakkı Sampics'te dayı, kim çekmiş bilmiyorum. Bundan sonrakiler de Sampics'e ait hatta. İsim veriyorlar da biz yazmıyoruz sanki, peh.

Bayern başkanı Uli Hoeness, Carsten Jancker'i teselli etmeye çalışırken.

Teknik direktör Ottmar Hitzfeld de Thomas Linke'nin başında.

Ve yine Kuffour... İkincilik madalyasını almış ama hala çimlerin üzerinde, belki de hala gözyaşlarına hakim olamıyor.

Nou Camp 99

Bir saat sonra başlayacak olan çeyrek final mücadelesi öncesi küçük bir nostalji. Bu finali bilmeyen yok zaten, meşhur 99 Nou Camp. Manchester United'a olan güçlü sempatimin temellerinin atıldığı maçtır benim için bu maç. Son dakikalara girildiğinde bile içten içe "Manchester yener ki" diye kendimi avuturdum çocuk halimle, öyle de oldu. Üstünden yıllar geçse de Kuffour'un bu maç sonrasındaki üzüntüsü ve yıkılışı aklımda hiç çıkmaz. Kuffour gibi yürekler her zaman gelmiyor yeşil sahalara.

Bu gece Bayern, bu maç hep akıllarının bir köşesinde olarak çıkacak maça ama United çok formda. Bu maçın kendi içinde bir hikayesi var ama olmasa bile Alman-İngiliz mücadeleleri her zaman güzel olmuştur. Almanlık bazen o kadar da güzel değil.

29 Mart 2010 Pazartesi

Güneşi Gördüm

Fotoğraf: Reuters
Fotoşop: BMEİ

25 Mart 2010 Perşembe

Bucaspor

Geçen sezon Beykoz deplasmanına geldiklerinde tribündeydim. O gün aldıkları galibiyet Bank Asya kapısını araladı ama Bank Asya'ya çıkarken, 1 sezon sonra Süper Lig'e gelebileceklerini düşünmedim hiç. Buca yolda, geliyor... Buca çocuğu Berk'in Bucaspor yazısı burada. Genç Subaylar ayaklandı mı, ha?

Benimle Dans Eder Misin?


GAİP

------ SPOILER ------ SPOILER ------



Fotoşop: Ben yaptım, ben.

Zil Sesi Melodimle Bile Fark Yarattığımı Hissediyorum

3-4 Nisan'da Açıköğretim Fakültesi'nin vizeleri var, büyük bir aksilik olmazsa ben de orada olacağım. Blogumuzun genel yayın yönetmeni Gürkan Menteş beni oraya gönderip izlenimlerimi yazmam için görevlendirdi, "Bu işin üstesinden anca sen gelirsin Doug, hazır gitmişken sınava da gir" dedi.

O bunu söyledikten sonra kafama dank etti, "Harbi lan sınava gireceğim, bu sene de kalırsam askere gideceğim lan... İyisi mi biraz ders çalışayım." dedim. Çalıştım mı? Kendimi kandırmak istemiyorum, ucundan kıyısından çalıştım... Hatta bir gün sırf bilgisayar yüzünden ders çalışamıyorum diye aldım kalemi ve kitapları, sadece misafir geleceği zaman kölöröförünü açtığımız salona gittim. (Malum, ekonomik kriz...) Buz gibi salonda ders çalıştım. Sonra gözüme babamın kendine ayırdığı şarapları ilişti, "Lan bir iki kadeh içeyim de içim ısınsın" dedim ki demez olaydım...
"Ya geçemezsem dersleri de askere gidersem. Hadi gittim ve hayırlısıyla bitti o dert, ondan sonra ne olacak?" diye içim içimi yemeye başladı. Takdir edersiniz ki şarap, rakıya dönmeye başladı ince ince. Babam hep der ki; "Asıl askerliği bitirip de geri döndüğünde göreceksin hayatının nereye gittiğini ve ne kadar boş olduğunu. Kendini doldurmaya o fasıldan sonra başlayacaksın, hayatın sana bugüne kadar attığı tokatların ne kadar sevecen olduğunu o okkalı tokattan sonra anlayacaksın." Bu da geldi mi aklıma? Ders çalıştım dediğim şey o andan itibaren, "Bi kadeh daha alayım, bi sigara daha içeyim..." şekline döndü.

"Ne yaparım acaba? Ne olacağım, kim olacağım?" diye düşünmekten alamadım kendimi... Kafamda o an bir çok şey vardı...

İnsanların bir çoğu kendinin yaşlandığı zaman nasıl olacağını büyük ihtimalle hayal etmiştir. Hani şu; "Tonton bir dede olacağım, emekliliğimde alırım sahil kenarı bir köy/kasabadan ev, kendi sebzemi-meyvemi ekerim..." noktasından yola çıkan hayaller. Pek çoğu da o kısımlara gelene kadar ne olacağına dair bir düşünce içerisine girmez, özetinde çok da siklerinde olmadığını, finalinde bunlara ulaşılabilecek minimum bir yaşam arayışında olacaklarını ama fazlası olursa da hayır demeyeceklerini belli eder.

Ben de o güne kadar pek düşünmemiştim açıkçası, fakat askerlikten sonra hakikaten ne yapabileceğime dair bir kaç şey düşündüm. Okulunu okuduğum Turizm İşletmeciliği ise bunlardan biri olmayacak gibi gözüküyor şu an için. Hani derler ya; "Altın bilezik..." diye diploma için, o ayarda bana. Çok başım sıkışırsa bozdururum ne yapayım?

İhtimallerden biri selebritilerin arasına bir şekilde dahil olmak. Nasıl olacağına dair en ufak fikrim yok ama bunun o kadar zor olmadığı da gayet aşikâr. Şimdi bile bir dergiyi arayıp, "İyi günler yazı işleri müdürünüzle görüşecektim, ben Douglas McGiven, sanat için soyunabileceğimi bildirmek için aramıştım. Var mı herhangi bir imkan, hemen soyunayım?" desem ne kadar absürt olursa olsun bir şeyler yapabilirim diye düşünüyorum. Taşak geçme ihtimalleri de var tabi, taşak geçme ihtimalleri halinde bile ünlü olabilme ihtimalin var bir de... Düşünsene beni bir derginin kapağında çıplak vücuda estetik bir şekilde dağıtılmış ipek örtüyle, konu başlığında da; "Sanat için soyunurum dedi, soyduk! Tamam da bu kim lan?" yazıyor.

Ya da ne bileyim bu sosyal paylaşım siteleri de selebrityler dünyasına atılım için yeni bir kaynak, birinden kendimi salabilirim o ortamlara. Ne bileyim hani en basitinden bir "mençıstır yunaytıd yazarı aranıyor" diye bir şey görsem direk sazanlarım lan. Apaçiliğin de babasını yaparım her türlü, ne kadar rakip varsa alayını karalarım, mençıstırı da karalarım. "Sir Alex menajer değil, teknik direktör lan o. Kavram kargaşası var... Hadi onu geçtim East Strlingshire'da, Saint Mirren'da, ne yapmış da yunaytıd'da başarı elde edecek? Onun yerine Adnan Aybaba'yı da koysan bu takım zaten bunları manuel olarak yapar..." diye yazarım. Hafif sivri olurum, hem severim hem döverim edebiyatı yaparım, boynuma da fular takarım. Sonra gerisi geliyor zaten, modaya ayak atar, güzel kızları bacaklarından yalar, aleme caka satarım.

Bu sosyal paylaşım sitelerinden müzik piyasasına da atılımlar yapabilirim diye düşünüyorum. Eh, ucundan kıyısından müzikle uğraşmışlığımız var. Bestelerim bile var be, peheeey. Ama talihsizliğim hep sikko ve geleceği olmayan gruplarda varlık göstermem oldu o da bir gerçek. Bir kaç tane yetenekli bulduğum arkadaş var, onları kafaya alıp önce akustik gitar sesinin önüne arabesk ama çakma, oradan buradan araklama sözler yapıştırıp, 17-18 yaşında gerçek aşkı arayan tiplerin duygularına derman olur sonra da rakçıyız biz diye piyasa çıkma konusunda ihtisas yapabiliriz mesela. Gerçi bugüne kadar dikkate almadığım da bir ayrıntı var lan, adım Doğuş benim. Vücut yapıp yolda yürürken kimsenin beklemediği anda üstümü çıkarıp iki takla, mekik, barfiks yaparken şarkı söylesem ünlü olurum. "Çakma Doğuş..." diye haberler çıkar, "Asıl çakma olan o! Gerçek adı Doğuş değil bir kere, benim gerçek adım lan bu!" der ve gündem yaratarak tekrar selebritiler aleminin sikko parçalarından biri olabilirim. Rakçı olduktan sonra ilk işim Teoman'la düet yapmak olur. Yazdırırım sıraya kendimi, elbet bana da düet yapar. Herifin düet yapmadığı insan kalmadı gibi bir şey. Sıra çabuk geliyor.

Tabi daha bir çok yöntemden bahsetmek mümkün. Benim asıl saplantılı düşüncem ünlü olduktan sonraki aşamamda ortaya çıkıyor.

Ünlü oldum, belli bir miktar kazandım, arasıra televizyonda çakma gündem oluşturarak birilerini zengin ettim ve ekstra gelir olarak oradan da payımı aldım... E ne oldu? Rezidıns, iki üç araba, gayri menkuller, Ruslar, Almanlar, Finlandiyalılar, e geriya hâlâ para artıyor. İşte o zaman Doug adında bir dergi çıkaracağım.

Bilmiyorum ya da hatırlayamadım ama Türkiye'de kendi adına dergi çıkarmış bir başarılı erkek örneği yok. Çıkarmışsa da pek kayda değer bir şey oluşturmuş olan yok bu konuda.

Derginin adı Doug, orası kesin.

Erkeklerin seks hayatı...
Kadınınızı nasıl kendinize bağlarsınız.
Bağladığınız kadını nasıl kendinizden çözersiniz.
"Neden küçük kızlar orospudur?" dedi ama tepki görmedi... (Cüneyt Arkın röportajı)
Bekar evinizi dekore etmeniz için tüyolar. (IKEA oturma odası takımı 10.000 YTL - Hede hödö bambu balkon seti; Sandalyeler: 1.500 ytl Masa: 3.750 YTL)
Prostatı önceden anlayabilme yolları...
Hepimiz yapıyoruz, televizyon izlerken pantolondan/eşorfmandan içeri el sokma hadisesi. (Haydar Dümen anlatıyor, okuyan okusun)

gibi, daya gitsin. Memlekette konu mu yok boşa vakit harcamaya? Bir de okuyucu köşesi çakarım. "Doug abi babamla seni okuyoruz hep, seni çok seviyorum. Bana imzalı bir fotoğrafını gönderir misin? Büyüyünce senin gibi olmak istiyorum, o kadar tatlısın ki kim bilir kimlerin kimlerin kalbini kırıyorsun, puşt seni. Senin gibi olucam ben de ehe mehe" diye mektuplar gelir onları yayınlarım, "Canımın içi, sen ne tatlı şeysin öyle. Tabi ki yollarım fotoğrafımı, kurbanın olam" diye de samimiyet dolu samimiyetsiz cevaplar veririm. "Ulan göt oğlanı, ne sanıyon lan kendini sen götveren! Adresin bu derginin adresi mi? Dur bekle orada, geliyorum ağzını burnunu kıracam senin!" diye gelen mektupları ise yayınlamam, yayınlarsam sevilmeyen insan izlenimi oluşur, toplumu etkiler, dergi satmaz.

İstiyorum ki kadınlar tarafından aksesuarları özenle seçilen misafir tuvaletlerindeki (gerçi sadece misafir tuvaletleri değil ama ama konu o şimdi, ses çıkarma...) dergi kutucuklarında sıçarken okuyabileceğiniz Hülya, Seda, Elle, Dokındır, Marie Claire gibi dergilerin yanında erkekler için de bir şey olsun. Boxer, FHM falan koyulmuyor, koyulursa konu başka yönlere kayıyor doğal olarak. O yüzden daha mülayim, daha hislere tercüman olduğu hissiyatı veren bir şeyler yapmakla kendimi yükümlü hissediyorum.

Tabi bunları yapabilmem için önce açık öğretimi bitirip, Oxford'ta da MBA yapmam lazım yoksa babam izin vermez.

Gerizekalı yazıma gerizekalı bir anonim sözle son vermek istiyorum, esen kalın.

Okuyun oğlum okuyun, öğrenciliğinizin kıymetini bilin, sonra çok canınız sıkılacak. Hayat çok zor...

Not: Fotoşop için sevgili Menteş'e teşekkürler...

24 Mart 2010 Çarşamba

Zaaaaaaa xD

Böyle gülüyormuş, güldüğü anın fotoğrafı yok tabi...

Yandan Çarklı


İade-i Ziyaret

1994 yılında Anfield Road tribünlerine asılan bir pankart. Liverpool'un o zamanlar 18 şampiyonluğu, Manchester United'ın ise sadece 7 şampiyonluğu var İngiltere'de. O zamanlar Liverpool taraftarı başlarına bela olan Cantona ve Manchester United'a bu şekilde cevap veriyorlar. Tabi o şartlar altında hayet güzel bi cevap şekli, zira kimse o günden bugüne geçen sürede Manchester United'ın 11 şampiyonluk kazanacağını tahmin edemezdi.

Hafta sonu oynanan Liverpool maçı sonrası da The King United'ı ziyarete gelmiş. Bir nevi iade-i ziyaret sayılabilir. Bu maçın ardından United 19. şampiyonluğa doğru da sağlam bir adım atmış oldu. Olası bir şampiyonlukta Cantona'nın asıl ziyareti seneye Anfield Road'a giderek yapması da onun karakterine daha çok yakışır sanki.

Bu arada Cantona demişken "bir artı bir" dergisindeki Cantona röportajını okumanızı tavsiye ederim. Benim de dostumuz sn. Pekdoğru sayesinde haberim oldu dergiden ve röportajdan. Cantona'yı seviyorsanız eğer, röportajdan sonra sevgi ve saygınız daha da artacak kesinlikle.

23 Mart 2010 Salı

İngilizler Sakata Geldi

Yakında guardian etiketiyle yeni köşe açıcam kendi adıma ama adamlar güzel dokunduruyorlar kardeşim biz ne yapalım. Bu kez de sakatlıklarla başı dertte olan milli takımı ve Capello'yu hedef seçmişler.

22 Mart 2010 Pazartesi

Deron



Dayı videoyu aslında basketi attıktan sonra taraftarın arasında oturduğu pozisyon için aramıştım ama sonunda tavuk dansı da yapıyor, bonusu olsun.

Fotoğraf: Getty

Çizgi #2

Fotoğrafın temasında yine çizgi var. Kare bu kez Arjantin, Buenos Aires'den. Boca Juniors-River Plate maçı, yoğun yağış sebebiyle 11. dakikada tatil edildi. Yoğun yağmur sebebiyle silinen saha çizgilerini yeniden çizmeye çalışan bir görevli...

Fotoğraf: Getty

21 Mart 2010 Pazar

Çizgi #1

Hamburg-Schalke 04 maçının 74. dakikasında, Edu'nun kaleye gönderdiği topu zar zor, yerde yatarken kafasıyla çizgiden çıkarıyor Tomas Rincon. 3 dakika sonrasında, 1-2 yenik durumdaki Hamburg eşitliği yakalayarak şu eforun boşa gitmesine izin vermiyor.

Fotoğraf: Reuters

A True Hero

Manchester United derbisi son 4 maçta olduğu gibi yine United'ın basit hataları sonrası gelen Torres golüyle başladı. Orta sahada kaptırılan top sonrası, Torres Kuyt'un ortasına kafayı vurarken Neville çok uzaklardaydı. Bu dakikadan sonra artık United'ın kocası ünvanını resmen alan Torres, yine Vidic'i madara eder mi beklerken maç başka bir hal aldı.
United'ın geriye düştükten sonraki saldırgan oyununa Benitez'in de anlayamadığımız planı eklenince maç biraz da sıkıcı bir hal aldı. Her top Manchester United oyuncuları tarafından alınıp yeni bir atak için tekrar oyuna sokuluyordu. Bu baskıda gol mutlaka gelecekti. Ve bu baskı sırasında Mascherano'nun ceza sahası dışında çekmeye başladığı Valencia kendini içeri atıp penaltıyı kazandırınca gol geldi. Asıl ilginç olan ise 1-1 olduktan sonra bile Benitez'in geri çekilme ve topu United'a bırakma taktiğinden vazgeçmemesiydi. Geriye kalan bir saatin böyle geçmeyeceği belliydi.

Nitekim öyle de geçmedi. Ji Sung Park bugün orta sahada Rooney'e yardımcı olacak oyuncu olarak sahaya çıkmıştı. Sahanın en iyilerinden olmasına rağmen ilk yarıda birkaç pozisyonda istenileni yapamamıştı. United forumlarında Park'ın değişmesi gerektiğini düşünenler çoğunluktaydı. Fakat son zamanlarında United'da Rooney ile en büyük kahramanı Park, ikinci kez affetmedi. Tekmeye resmen kafa uzatarak golünü attı ve United'ın Liverpool karşısındaki 4 maçlık mağlubiyet serisine son verdi. Tekmeye kafa uzatmak derken mecazi olarak değil cidden tekmeye soktu kafasını Park. Golü attıktan sonra kafası kanıyordu. Park özellikle lig kupasındaki Villa maçından beri United'ın Rooney'le birlikte maçlara direk etki eden en önemli oyuncusu. Böyle bir oyuncuya sahip olmak gerçekten önemli bi ayrıcalık, tabi onu takıma getirip bu hale getirmek de ancak Ferguson gibi hocaların işi.

Liverpool ise gerçekten haline ağıtlar yakılacak bir takım olmuş. Şampiyonlar ligine gruplarda veda ettikten sonra, eldeki diğer kupalar da kaybedildi ve tek hedef şampiyonlar ligine katılabilmek için 4. sırayı kapmak. Ama bugünkü maçla beraber o umutlar da uzak bir hayal oldu. City, Tottenham ve Aston Villa'dan birisi yıllardır süre gelen United, Chelsea, Arsenal, Liverpool kadrosunu bozacak bu yıl.

Good Luck Becks

"Good luck Becks. Your red-black shirt is waiting for you."

Milan taraftarı Napoli maçı sırasında sakatlık sonrası sezonu kapatan Beckham'a iyi dileklerini iletiyor. Beckham'ı izlemek her takımın taraftarına nasip olacak bir ayrıcalık değil, Milan taraftarı da bunun farkında.

18 Mart 2010 Perşembe

Mepsi

Şu son hafta iki tane Barcelona maçı izledim, ikisinde de Samed vardı yanımda... İzlerken pek konuşmadık, konuşsak da maçla pek alakalı olmadı. Sebebi de şu adamı izlerken insanın hipnoz durumuna giriyor olmasıdır, başka bir şey değil. Yani, desem boş bilemiyorum.

Barcelona maçında Messi'yi izlerken bir yandan çekirdek çıtlayıp o arada da; "Pıhv... Bug lan bu... Çit, pıhv!" muhabbetini de görmedim değil.

Bu sezon iyice kendini aştı herif, orta sahada topu alınca önünde birazcık boşluk varsa (hele bir de Barcelona maçına üst oynamışsam ya da handikaplı Barcelona yazmışsam...) böyle bir helecan doluyor içim. Peki ya geçen sene Şampiyonlar Ligi finalinde olanlar..?

United'ı her zaman finalde görmek isterim ama lütfen, bu adam o takımdayken, hele ki bizde de mevcut kadroda defansın hali içler acısıyken, elensinler yarı finalde falan... Finale kadar Barca ile eşleşmeyelim de bir zahmet...

Tabi işin güzel yanı, dedem kendi zamanının topçularını, babam kendi zamanının topçularını anlatıp dururdu. Şimdi de benim çocuklarıma anlatacağım dominant futbolcuların olması güzel...


Fötöşöp: Gürkan Menteş

Jargonit Tablet

Önerme:

"Paran varsa alemin en yakışıklı adamı sensin abicim! Ne kadar para, o kadar güzel kadın..."

Diyalog:

X: Ulan bak şimdi, parası olmasa bu kadın bu herifle olur muydu?
Y: Aynen abi, olmazdı... Bende de olsa o kadar para benim de altıma yatardı!

Orta Yol:

Orta Direk mastürbasyonu...

15 Mart 2010 Pazartesi

Bekcs & Owen

Carling Cup finalinde attığı gol sonrası sakatlanıp yerini Rooney'e bırakmıştı Michael Owen. Daha sonra açıklandı ki Owen'ın sakatlığı çok ciddi ve sezonu kapadı. Gelecek sezon futbola dönmesi bekleniyor. Bu da dünya kupasını kaçıracak olması demek. Dünya kupasına belki de son kez olsun gidebilmek için, her türlü özveriyi gösteren Owen için çok üzücü bir durum tabii, aynı şekilde onu izlemek isteyen biz futbolseverler için de.

Owen'ın sakatlığının ardından çok kısa bir süre sonra bu kez de Beckham'ın ciddi bir sakatlık geçirdiği ve en az 3-4 ay sahalardan uzak kalacağı haberi yayıldı. Aynı şekilde Owen gibi dünya kupasına katılabilmek, Capello'nun takımında kendine yer bulabilmek için her türlü fedakarlığı yapan, tatil zamanlarında kulüplerle birlikte antrenmanlara çıkan bi oyuncu için hayal kırıklığı tam anlamıyla.

Beckham ve Owen 98 dünya kupasının yıldızlarındandı. Belki de birlikte son bir kez daha sahaya çıkma şansları olacaktı, bu dünyanın en önemli futbol organizasyonunda. Ama şans izin vermedi. Keşke son bir kez daha gözlerimizin pasını alsalardı Güney Afrika'da.

10 Mart 2010 Çarşamba

Üşüyoruz Reis

Real Madrid için 5 yıllık senaryo değişmedi ve yine şampiyonlar liginde çeyrek finali göremediler. Bu kupayı en çok kazanan takım için böyle bir başarısızlık kabul edilebilir bişey değil tabi ki. Üstelik transfere bu kadar çok para harcayan, dünyanın en önemli yıldızlarını tek seferde toplayabilen bir takımsan. Aslında maça da golle başlamış Real Madrid. Ronaldo ile çok erken buldukları golden sonra herkes Real tura gider diye düşünmüştür eminim fakat Lyon da Real'in belalısı sonuçta.
Kendi evinde oynayacağı finalle bu kupa hasretine son vermek isteyen Real Madrid yine yalan olmuş oldu böylece. Katalan medayasına da güzel malzeme çıktı haliyle. Pellegrini darda...

Gerizekalı



Sabah özetleri izleyince gözlerime inanamadım. Bu kadar mal, bu kadar gerizekalı bir taraftar olabilir mi? Böyle maç kazanılacaksa, New Orleans'ta 15.000 kişiyi sokalım sahaya, şampiyon oluruz.

Sağdaki taraftar için de Mürsel'den geliyor.

Becks'in Donusu

United taraftari Becks'in Milan formasiyla geri donusune ne tepki verecek emin degilim fakat kisitli imkanlarimla (laptop'in sarj aleti sizlere omur, yasasin ipod...) forumlardan takip ettigim kadariyla herhangi bir tepki koyulmayacagini dusunuyorum, olmasi gereken de budur bana gore.

Beckham 7 yil aradan sonra ilk defa o cimlere ayak basti aksam ve yarin da 7 yil aradan sonra eski seyircisinin, taraftarlarinin, sevenlerinin karsisina cikacak. 17 yil sonra Beckham Trafford'in cimlerine basarken United taraftarlarinin ondan bir beklentisi olmayacak...
iste o fotograflar!

Surada da Seedorf'un Sky Sports'a yaptigi aciklamalar var...
Fotograflar: Reuters, AP

9 Mart 2010 Salı

United Fans vs Glazers


Son günlerde İngiltere'de gündemin önemli konularından biri olan Manchester United taraftarları ve Glazer ailesiyle ilgili çalışmalar bu hafta Guardian'ın konusu olmuş. Manchester United taraftarları kulübü Glazer'lardan almak için önemli girişimler başlattılar Red Knights adı altında ve tepki olarak son zamanlarda takımın ilk renkleri olan sarı ve yeşil atkılarla maçlara geliyorlar.

fotoşop: guardian