2 Mart 2010 Salı

Başlık Bile Yok Dayı...

Dayı boşladım bu aralar yine farkındayım. Yalnız işte daha önce bahsettiğim gibi üzerimde birden fazla iş olunca bazı yerlerden kısmam gerekiyor. Hepsini bir arada götüremiyorum, kasıyor ram resmen. İşte yine o dönemlerden birindeyim. Aslında çok öldürücü bir iş yok üzerimde ama birden fazla farklı tasarım işi ve nasıl biteceklerini düşünmek bu hale sokuyor beni. Misal, şu anda afedersiniz tuvaletten yazıyorum. Vaktim var aslında burası dışında ama fırsat olmuyor. Neyse, 1 hafta kadar önce bir Antalya turnuvası yaptık bak. O çok iyi geldi. Cuma sabah gidip, Pazar gece döndüm. 22.30'daki uçak rötar yapıp 00.30'da kalkmasaydı daha güzel bitecekti. O rötar resmen kanırttı, ertesi gün iş olunca. 3 gün İstanbul dışında, iş dışında olmak huzur verdi resmen. Senelerdir de tatil yapamayan biri olarak, havuzi, jakuzi, haman, sınırsız yemek ve kalitesiz de olsa alkol... Denize bile girdik lan, oh. Gel gelelim Antalya sefası bittikten sonra yine işte dönüş stresi oldu. Geçen hafta nasıl geçti hatırlamıyorum inan. İş günleri biterkene, Cuma günü Caferağa'nın yolunu tuttum. 2 senedir basket maçına gitmiyorum sanırım, onu bile unuttum, en son bi İnönü öncesi double header olsun diye Akatlara, Badalona maçına gitmiştim aylar önce. Spartak Moskova gelmiş, takımda Sue Bird ve Diana Taurasi var, e kıçı kaldırmak lazım biraz. Maksat biraz da uzun süre görüşemediğim, eski patronum, ağabeyim Gökmen Ertem ile görüşmekti ama kendisi buralarda olmadığından bir an tereddüt etsem de evimin önünde inmeyip Kadıköy'e gidiverdim. Dünya gözüyle Taurasi ve Bird'ü gördüm bak, o da iyi geldi. Taurasi son çeyrek çıkarıp masaya koydu diyeceğim ama tabir yanlış olacak. Fena oynadı lan, giren üçlüklerinden sonra yuh çekiverdim. Bi de yılan gibi maşallah, acaip süzülüyor potaya. Daha önce de gelmiş bunlar, haberim yok, kaçırmışım. Kısmet o ki, uzadı bi de maç, doyuverdim. Panküp All-Star'ı izleyince, uzun süre önce bıraktığım bayan basketboluna geri mi dönsem diyordum ki, bu dönüş maçı olabilir belki. En azından yanı başımdaki Caferağa'ya evde götümü büyüteceğime gidebilirim.

Sonra başka ne yaptım bakayım... Hah, Pazar akşam güzel vakit geçirdim. Lise tayfası beraberdik. Bu lise tayfası, öyle Facebook buluşması gibi bi tayfa değil ama. Lise tayfası da niye diyorsam, 2001'den beri hayatımda olan arkadaşlarım, canım ciğerim hepsi. Zaten İstanbul'da olanlarıyla istediğimiz her an beraberiz de bizim bir de 2 tane Bulgaristan'da okuyan var 4-5 senedir. Onlardan biri geldi yine İstanbul'a. Normalde ne yaparız, fiks Maltepe Viya kafe anasını satayım. Ama rahat mekan dayı, tanıolar bi de artık, premium üyelik verseler yeri. Neyse, bu sefer Kadıköy'de buluştuk. Nereye otursak derken Sahaf'a girdik. Sahaf da ömrümün yaklaşık 1, 1 buçuk senesini çürüttüğüm mekanlardan biridir, konum sebebiyle. 2 senedir de gitmedim herhalde, girince özlemişim dedim ya. Şimdi kankayla da uzun süredir rakılamaca yapmıyorduk, alttan alttan rakı diye işledi, açtık bi Yeni Rakı. Nargile falan, mekan da aciap zaten, sahaf işte. Duvarlarda eski kitaplar, dergiler, albüm kapakları vs. Çalan müzikler de rakı içimine müsait. Gerçi ben rakı öncesinde, başka bir mekanda bira yuvarladığımdan ters cila oldu, ilk kadehte bittim falan.

Bak sıkıldım yine, bitiriyorum. Zaten yeni transfer patlattık, taraftar sabırsızdır, sahneyi ona bırakayım ben. Hayırlı olsun Şansi.

Kendime not: Yeni bir telefon almak şart oldu artık. W800i iyiydi, hoştu da eskidi artık. Nokia alacağım sanırım, Samsung da olabilir tabi. Gönül isterdi ki, Sony Ericsson'un güzel, yeni bir W serisi olsaydı da, turuncu turuncu alsaydım yine ama yok. 5800 Xpress Music şu an sıralamada tepede, alternatiflere bakıyorum. Nerde tak etti diye sorarsanız, o kadar Caferağa'ya gittim, tribünden de olsa Taurasi'nin falan bi fotoğrafını alamadım, yazılımı arızalı telefonunun, isyan ettim. Hadi eyvallah.

Hiç yorum yok: