31 Mayıs 2009 Pazar

NBA Finals 2009: Kobe vs. Dwight



November 12, 2004

Fotoğraflar: Getty Images
Video: nba.com

Hayatımdaki Yerleri İle Dört Bot Markası

Bugüne kadar ki hayatımda -ki geneli öğrencilikle geçmiştir keratanın- moda olan, 'eğer o botları giymezsen popüler olamazsın, para sıçıyorum diyemezsin' mesajı veren dört tane bot gördüm.

Bu Türkiye'nin her yerini tanımlayan bir girdi değil elbet. Sakarya - Kocaeli - İstanbul ekseninde çevremdeki insanlar baz alınarak edinilen gözlemdir. Şimdi tabi artık kalmadı böyle insanlar çevremde ya da hâlâ duruyorlar ama öğrencilik bittiği için pek ortalığa çıkmıyorlar. Geçti nitekim laylaylom günleri.

Hatırlatalım hemen, siz de hatırlayacaksınız zaten inceden inceden...

Cat

Zavallı Cat'ler... Bir dönem o kadar modaydılar ki, düşüşleri de bir o kadar şaşalı oldu. Daha sonra etrafta, 'Ay Cat mi o? Hıh...' türünden tipler türedi. İkinci sınıf insan botu oldu bir nevi, tabi üç-beş dangalağın mantığına göre oldu o.

Bufallo

Hem çocukluk arkadaşım, hem de komşum olan kişi özellikle çok severdi bunları... Bir gün dayımlar bize geldi, kuzenlerimde de bu botlardan var. Kuzenlerim de o zaman 10 ve 5 yaşlarındaydılar. Kız dedi ki; 'Oha, dayınlar çok zengin olmalıııııaaa' İşte Buffalo'nun olayı o'dur sanırsam ki...

Harley

Ayrı bir not açmam gerek bu noktada: Bunu okulda bir ara bütün kızlar giyiyordu, kcoaman tipsiz bir bot arkadaş. Nesini beğendiler hâlâ anlayamadım.

Timberland

Bunu anlatmaya bile gerek yok aslında. Etkileri hâlâ devam etmekte, etkilerinin ise 2012'de ancak silinebileceği söylenmekte. Teğet geçemedi Timberland bizi. Ha sallıyorum gerçi ama bende de var, rahat bot abicim. Amacı dışında kullananlara ifrit oluyorum sadece. Üstteki fotoğraf örnektir misal. Timberland Veterinerliği açılırsa hiç şaşırmam.

Eminim 80'lerde doğmuş, 90'larda yaşamış olan herkes hatırlayacaktır bunları... Amacım 80'ler, 90'lar konsepti yapmak değildi tabi. Geçenlerde eski Cat botlarımı buldum evde, 'yazmazsam ölürüm abi' gibi bir fikir oluştu hemen, onun eseri bu yazı.

Ha gerçi, ben bu moda kavramlarına da bir türlü dahil olamadım. Sadece annemin doğum günümde aldığı Cat botlar ve son iki botumun Timberland olması dışında. Timberland'i de okul hayatım dışında kullandığım için hiç bağcıklarını gevşetip, dilini çıkarıp ellerimi de Lacoste montun cebine soka soka gezinemedim koridorlarda. Şimdi öyle sessiz sedasız kullanıyorum lan, hiç havalı değil.

Benim botum neydi peki? İnternet'te bulamadım fotoğrafını ama Lee Cooper bot çıkarmıştı bir ara. Yurtdışından mı gelmişti yoksa buradan mı aldık hatırlamıyorum, çok uzun süre giydim ben onları. Eddie Vedder'ın botları gibi, salaş, bağcıklar kafaya takılmamış... Rahat kullanım, leş görünüm.

Jeniffer Morisson

Sarışınlık yakışmıyor sana kızım, uğraşma şu işlerle...

Teşekkürler Figo

Luis Figo futbol hayatına Atalanta maçında noktayı koydu. Barcelona'dayken futbolu sevme sebeplerimden biriydi, o inanılmaz ayak hareketleriyle. Daha sonra Real Madrid'e transfer olunca kendisi hakkında çok da iyi şeyler düşünmedim, tüm sevgim kayboldu. Fakat yine de zamanında onun ayak hareketlerini yapıp 'Luis Figoooo' diye az bağırmadık mahalle aralarında, herşeyden öte saygı var.

Büyük futbolcuydu, kariyerini de şampiyonlukla noktalamış oldu taraftarının önünde. Güle güle Figo, o Barca'daki günlerini unutmayacağız. Yengeye de iyi bak, maşallahı var.

Fotoğraflar: Getty Images, AP

Orlando Hidayete Erdi

Tabi ki başlığın amacı espiri yapmak değil, özellikle yetkin olmadığım bir konu üzerinde. Ben sadece, tamamen masum duygularla, paylaşımcı bir karakter ışıltısı ve samimi tavrımı takınarak yarın atılacak başlıklara yardım etme ihtiyacı duydum o kadar.

Ama bu kadarını da beklemiyordum, açık konuşayım. Helal olsun Orlando'ya... İsmail ya da Gürkan gerekli analizleri yapar diye tahmin ediyorum.

Virtual Playbook: LeBron James


ESPN, Virtual Playbook. Biz de yapalım bunlardan turnuvalarda. Kerem Yılmaz nasıl durdurulur? versiyonu olabilir mesela. Ben gidip 3D modellemeye mi başlasam?..

Şampiyonluk Kupası

Şampiyonluk kutlanıyor Denizli'de. Nobre, tur atıyor sahada, elinde şampiyonluk kupası aman kartonuyla. Şaka maka elindeki karton, ve onlardan gördüğüm kadarıyla 2-3 tane daha vardı futbolcuların ellerinde. Federasyona çakma kupa yaptırıp üç stada göndermek zor gelmiş olsa gerek. Ama yazıktır, o takım o sahada elinde kupayla dolanamıyor. Neyseki yarın kupayla İnönü'de tur atacağız. Şaaampiyoooon....

Fotoğraf: Hürriyet

Wembley Manzaraları


Fotoğraflar: the Sun & Tom Jenkins

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Kupasız Hiddink Olmaz

Abramovich sezon ortasında Rusya'dan kankası Hiddink'i göreve getirirken Scolari'den geriye kalan enkazımsı takımı toparlamasını bekliyordu. Hiddink de zaten son yıllarda her katıldığı yarışta ciddi başarılar kazanmış bir kurttu. Chelsea - Hiddink birbirini tamamlayan parçalardı, zaten de bunu kısa sürede belli ettiler.

Ligde şansları azdı, Manchester United ve Liverpool'un arkasında kaldılar. CL'de Iniesta'nın golü olmasa belki de kupayı kazanacaklardı finalde. Barcelona'yı sezon boyunca en çok zorlayan takım oldular tüm dünyada. Fakat tüm bu şanssızlıklara rağmen Hiddink sezonu kupasız kapamadı. FA Cup'ı kazanarak Ada'ya veda etti. Abramiovich ne yapıp edip Hiddink'i tutmalı bu takımda.

1. dakikada yedikleri gole rağmen hemen cevap vererek yarı finaldeki Arsenal maçında olduğu gibi geriden gelerek kupayı kaldırdılar. Maçın adamı Scolari döneminin kayıplarından Malouda. Goller Saha'ya karşılık Drogba ve Lampard'dan. Bir de Malouda'nın çizgiyi geçip de sayılmayan harika bir şutu var. Dikkatimi çeken bir diğer nokta da Ballack'ın şanssızlığı ya da loser'lığı artık bilemiyorum. Bugüne kadar oynadığı finallerde kazanamayan, bi şekilde oynayamadığı finalleri ise kazanan Ballack bugün yine oyuna sonradan girerek kupayı kazandı. Oynasa yine bu gelenek devam eder miydi bilemiyorum.

Everton'da ise yarı finalde Manchester United'ı eledikten sonra kupayı kazanmaya dair inanç oldukça yüksekti. Öne de geçtiler maçta fakat 72. dakikada Lampard tüm umutlarını yıktı Toffees'in. Yine de Liverpool, Manchester United gibi zorlu rakipleri eleyerek buraya kadar gelmeleri büyük başarı. Moyes de büyük hoca olduğunu gösterdi tekrar.

Bu arada Gürkan ve Doğuş kardeşlerim sağolsunlar davet ettiler, gel yaz diye. Böyle bi kadroyla çalışmak benim için onurdur diyerek kabul ettim ben de hemen heh heh. Güzel işler çıkacak inşallah.

Sıradaki...

Kobe bir kez daha finalde, geçen sezonun ardından. Lakers 30. kez finale çıkıyor, 15. şampiyonluk için mücadele edecekler. Bu gece rakibi belli olabilir Lakers'ın yada LeBron son bir gayretle seriyi 7. maça götürerek merakı daha da arttırabilir. Kobe vs. LeBron finalinin ilk ayağı tamam, diğerini bekliyoruz.

Fotoğraf: Icon Sports Media

Haydaaaa...


United taraftarları olarak kendimizi bu transfer döneminde Tevez ve CR7'nin gidişine hazırlıyorken THE SUN bombayı patlatmış... Hiddink'in fotoğrafa bakarken denk geldim. The Sun'ın haberlerini pek sallamam, eğlence niyetine bakarım ama bu haber ilgimi çekti.

Scholes'a Bolton'un haftalık £70,000 önerdiğini, Scholes'ün de son bir sezon daha Premier Lig'de ilk 11'de sahaya çıkmak adına bu teklife sıcak baktığından falan bahsetmişler... Scholes böyle düşünüyorsa üzülürüm. İlk 11 için yıllarını verdiği takımdan ayrılmasını anlayışla karşılayamam, kusura bakmasın. (Söyleyin, böyle böyle dedi Douglas diyin.)

Haberin sonlarına doğru Stoke City'nin de Oyuncu-Antrenör olarak teklif götürmeye hazırlandığı yazılmış. Ne oluyoruz lan? Scholes da mı gidiyor? demeden duramadım. Umarım tipik, sansasyonel bir The Sun haberinden öteye geçmez.

Guusfraba

Hahahahaha The Sun, acayipsin...

Orgy'nal Bir Buluş: Chat Board

Böyle sikko bir icat vardı lan, yatmadan önce hatırladım. Daha hâlâ yatmış değilim gerçi ama az önce niyetliydim, o ara yaşandı böyle bir şey.

Reklamı falan vardı bunun. Hayal meyal hatırlıyorum, çocuk kırmızı kazak giyiyordu. Altında da lacivert kot, bordo ayakkabı ve lacivert çorapları vardı. Yoktu tabi, ne bileyim lan ben. Ama telefona klavye falan takmış işte aklınca takılıyor derken Ericsson'dan Ajan Smith tadında tipler girip projeyi alıyorlar, küçültüyorlar ve süper bir icatmış gibi önümüze koyuyorlardı. Neymiş? Chat board...

Sonra o projeyi alan ajanlar şirket binasındaki fotokopi odasında orgy partisi yaparken basılıp uyarı almış, fakat uslanmayarak hemen iki hafta sonra kolonoskopi odasında şokella partisinde basılıp kovulmuşlardır. Onların projeleri olmadan daha fazla ayakta duramayan şirket ise ilk bulduğu yere oturup orada da kalp krizi sonucu yaşamını noktalamıştır.

Hazin bir öyküdür, anlatayım istemiştim. Anlattım, artık benim buradaki görevim bitti.

29 Mayıs 2009 Cuma

Arsenal 2009-10


Kaynak: nikefootball.com

Hınıaaaaaaaaaaaah!

24 saat etkili, yüksek performaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaans! Axe!

Barcelona 2009-10


Kaynak: nikefootball.com

House MD 3X15: Half-Wit

Uzun süredir izlediğim en iyi House bölümüydü, tavsiye ederim. Saygılar.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Şaka

* Şampiyonlar Ligi'ni alan United'lı ne yapar?

- Playstation'u kapar, uyumaya gider. Ehueuhehuee...

Yapmayın bunu!

Ona Göre Gel

- Dışarı çıkacak mısın Doug?
- Bilmem... Çıkmalı mıyım?
- Çık çık... Biz çarşı'ya gidiyoruz, sen de gel.
- Tamam, dayımlar gelecek. Ben de bir saate kadar gelirim onları gördükten sonra.
- Ha, iyi. Çıkarken ara haber ver. Kurtlar Vadisi'ni izleyeceğiz akşama da, ona göre gel...


Ona göre?


Bekle beni Kurtlar Vadisi.

Roma Hatırası

Fotoğraf: The Sun

42.3 PPG


After four games, James is averaging 42.3 points against the Magic, the second-highest average in conference finals history behind the Lakers' Jerry West's 46.3 points in the 1964 Western Conference finals. With his 44 points in the Game 4 overtime loss Tuesday in Orlando, James smashed the record for most points scored in the first four games of a playoff series (169).

4 maç geride kaldı seride ve LeBron James 42.3 sayı ortalaması tutturmuş durumda. İnanılmaz bir yüzdeyle böyle bir sayı ortalaması yakalamış olmasına rağmen sezonun en iyi takımı Cavaliers, Magic karşısında 3-1 geride ve bu geceki maçı kaybettikleri taktirde şezlonga uzanacaklar, isteseler de istemeseler de...

Fotoğraf: Getty Images

WCF Game 5: Fisher to Kobe




Fotoğraf: Getty Images
Video: nba.com

Bir Bardak Soğuk Su İstiyorum

Söylenecek çok şey var ama aradan hangilerini seçip de bu yazıyı oluşturacağım bilmiyorum.

Öncelikle söze cep telefonumun mesaj kutusuna ard arda mesajlar yığıp üçlü çeken iki ibneye selam etmek isterim buradan. Liverpool elendiğinde hayata küsüp bana 'Liverpool'a FA Cup'ta başarılar' postunu attırtmayan Gürkan ve hangi takımı tuttuğu muamma Oğuz insanlarına selam ederek başlayayım. Ardından çakma Real Madrid sempatizanı olan Aras ve Arsenal müsabakasını izlediğimiz James Joyce'ta sıkıntıdan pipisini karıştıran Doğan'a da selamlarımı iletmeyi bir görev bilirim. Bütün sene durdunuz, bir maç kaybettik ortalığa çıktınız götoşlar sizi.

Üzgünüm finale kadar gelip bu kupayı onlara bıraktığımız için ama iki takım da finalde oynamayı hakedecek kadar iyi futbolla geldiler buralara kadar. Sonuçta biri bırakacaktık, o da biz olduk.

Barcelona'yı, dolayısı ile Guardiola'yı, tebrik etmek gerek. Bu gece çatır çatır top çeviren, baskı kuran, kupayı isteyen onlar oldu. Zaten buraya kadar sorun yok, durum böyleyken de bir sürpriz yaşanmadı...

Fakat birileri Fergie'nin kanına girmiş olmalı! Sadece Fergie değil tabi ama baş etken o ve çıkardığı takım oldu ne yazık ki? Giggs'in yerini maç boyunca anlayamadım, Rooney sol tarafta çizgi üstünde döner-ekmek standı açsa tribünlerden parayı kırardı. Park'tan bahsetmek bile istemiyorum, bir insan bir takıma bu kadar mı olumsuz etki yapar? Anderson konusunda da suçu Ferguson'a yıkıyorum... Ya gözünü seveyim Alex, hangi akla hizmet etmek içindi bu yaptıkların?

Carrick'in üstüne binen yüke bir bakalım; Xavi ve İniesta... Xavi ve İniesta'nın üstündeki yüke bir bakalım; ...?

Her top geri mi oynanır? VDS'dan Vidic ya da Ferdinand'a giden her top Carrick-Anderson-Giggs üçlüsünden birinin ayağına değip tekrar aynı güzergâh üzerinden geriye, ta VDS'a kadar, dönüyordu. Dolmuş hattı gibi çalıştı United defansı...

Ronaldo'nun bazen hakikaten illallah be adam! dedirten pas vermeye elverişli olmayan ve gereksiz girişimlere yol açan egosu, tabi başarısızlığın arkasından gelen çirkefliği...

Fletcher'a oldum olası ısınamadım ama bu maç hakikaten aranan adamdı. Onun bu gece oynamaması ve United'ın da yenilmesi yüzünden değil, hakikaten bu gece oynaması gereken adam Fletcher'dı. Tabi ki bu bir mazeret olamaz. Hele ki rakibinizde Daniel Alves ve Marquez gibi iki adam ve bir de Abidal yokken.

Yanlış bir kadroyla çıkılan, yanlış değişikliklerle harmanlanan bir United, fark yemediğine şükredecek vaziyetteydi karşılaşmanın sonunda. Aklıma gelip yazdıkça çıldıracak gibi oluyorum o sebepten devamını getirmek konusunda da derin endişelerim var. Biraz da bu gecenin güzel yanlarından bahsedip mevzuyu sonlandırmak niyetindeyim...

Çatır çatır top çevirdi, araları gördü, sıkışan oyunu açtı, çalımlar attı, adam kaçırdı... İlker Yasin yanında Rıdvan var diye mi böyleydi bilemem ama bu gece 'ara sıra' yerinde laflar da etmedi değil hani... Onun maç içerisinde sarf ettiği bir söz ile sonlandırayım bu yazıyı;

Barcelona oynadı, United seyretti...

Fotoğraflar: Getty, Reuters, AP

Pep Guardiola; 3'te 3

13 Mayıs 2009
İspanya Kral Kupası Finali

23 Mayıs 2009
La Liga Şampiyonluğu

27 Mayıs 2009
Şampiyonlar Ligi Finali

Fotoğraflar: Getty, Reuters, AP

Selaaaaaaamun

Gürkan yazdı, anlattı. Blog'un başlangıç hikayesi bu oldu. Bir de foto şoplamış hemen oradan, blog alemlerine geri döndüğünün sinyallerini vermiş.

Gürkan'la kalkıştık bu işe, hikayenin sonunda da yazdığı gibi. Daha bir şey belli değil... Evet, oturacağız ve yazacağız ama ne hakkında, hangi yazarlarla? Bunlar şimdilik muamma. Adımı attık, biraz önümüze bakalım zaten kapıdaki çelenklerden, balonlardan, o günün moda ıpçıs dıpçıs şarkısının bangır bangır çalınışından anlarsınız açılışın yapıldığını...

Zaten böyle kalır mı lan? Gürkan'ın olduğu yerde böyle düz tasarım olmaz. Gürkan'a sordum ben zaten; 'Sen orasını karıştırma Doug, ben çok güzel tasarım' dedi. Ulan helal olsun kardeşime. Ya da olmasın lan. Olsa ne olacak ki hem zaten? Saçma sapan işler...

Bizi izlemeye devam edin diyeceğim ama duyurmayacağız da sanırım, öyle istedi Gürkan Efendi... İlişkimiz gizli kalsın istiyor. Kalemlik diyorum Gürkan, kalem kutusu hatta...

Muck.

"Bu Maç Evde İzlenir Dayı!"

Tarih 5 Mayıs 2009, yer Taksim, James Joyce Irish Pub. Şampiyonlar Ligi'nde Manchester United - Arsenal yarı final eşleşmesinin ikinci ayağındayız. Genç Subaylar + Sorumsuzluktan Sorumlu Devlet Bakanı'ndan Doğuş ve yakın arkadaşlarından Gencer insanı, Numaraİki'den Cem ve sevgili biladerim Doğan ile maçı takip ediyoruz.

United taraftarları Doğuş ve Cem'in keyfi yerinde, karşı tarafta ise Doğan'da moral sıfırlanmış durumda. Maç artık baymaya başlamış, geyik muhabbeti de bir yerde durmuş durumda, bildiğin saçmalıyoruz. Arada bir önümüzdeki genç İngiliz apaçilerin yaptıklarına yarılıyoruz vs...

Gürkan: Dayı bu ne ya!? Evde izleseydim keşke maçı...
Cem: Aynen dayı, fena baydı.
Doğuş: Oğlum harbiden lan, bu maçı stadda izliyor olsam "BU MAÇ EVDE İZLENİR HOMUAGOYYUM!" diye pankart açardım...

Bir iki saniye duraksadık, birbirimize baktık. Geç idrak ettik ama şu son cümle o bayık ortamda fena yardı masayı. Esprinin etkileri sürerken "bumacevdeizlenir.blogspot.com" dedim ve dozu daha da arttı.

Gel gelelim, o maçı bitirdik, espri zaman zaman tekrar hortladı, ama baymadan. Bu gece de Kadıköy'de yine Genç Subaylar'dan Oğuz ile Barcelona'nın zaferini izledikten sonra eve geldiğimde Doğuş ile konuşurken bloglayasım geldi. "Dayı ben blog açmaya kalksam isim bulamam zaten" dedim demesine ama saniyeler geçmeden aklıma geldi yine bu espri. Espiri olmaktan çıkıp icraata döküldü.

Haydi bakalım, aldık yine başa bela, kolay gelsin.

Biz Kimiz ki Sana Bunları Yazıyoruz?

Stada gitme alışkanlığımız yok, açarız cipsi - birayı evde izleriz maçları. Bizim stadımız evdir, bağırmayanı orada döveriz. Kendi kendimize marşlar üretir, dalgamıza bakarız. Maçtan önce Pub'da (Salona tekabül ediyor bu benzetme girişiminde)buluşur, maç vakti stada akarız. (Burası da oturma odası...) Alayına değil, televizyona karşıyız. Biraz uzakta duruyoruz tabi, gözler bozulmasın maksat.

Kafamıza göreyiz kısaca, göreceli ve sakıncalı vaziyetlerdeyiz. Şimdi sen gelip de;

'Ulan iyi güzel o kadar yazmışsınız biz de okuduk ama Blog'a Dair diye başlık atıp blogla alakalı bir şey yazmamışsınız.'

dersen sana hak veririz. Haklısın aslında ama vakit yok, maç başlıyor. Biz stada akalım inceden.