31 Ağustos 2009 Pazartesi

Marsel İlhan

Bilgisayar ekranı başındayken bu kadar heyecanlandığım maç az olmuştur, sağolsun Marsel İlhan az önce birisini yaşattı bana. Sonunda da yüzümüzü güldürdü.

Açıkçası 3.sette kırdırdığı servisten sonra, set 4-2 Rochus lehine dönünce, yavaş yavaş umutlarım azalmıştı. Fakat 4. sette müthiş bir geri dönüş yaptı ve beni ekrana kilitledi.

Final setinde ise iki tane servis kırdırarak yine 4-2'lik skor meydana gelince, tekrar bir ümitsizlik yaşadım ama karşılıklı alınan birer setten sonra, Rochus'un 30-0'ını bertaraf edip, önce oyunu, sonra da maçı kazanmayı başardı.

Açıkçası 1.tura çıkması bile büyük başarıyken, 2.tura çıkması çok çok önemli bir başarı. Bakalım basınımız bunu nasıl yazacak?

Fotoğraf: Getty Images

This Is Anfield

Akşam iş çıkışında Gani ile Atatürk Oto Sanayi yakınlarında bulunan Adidas Outlet'e gittik. Mağazaya girer girmez formalara takıldı gözüm. Galatasaray, Milan, Real Madrid, Chelsea, Bayern Munich, Almanya ve Arjantin milli takım formaları asılı duruyordu. Aralarında bir tek Liverpool forması göremedim. Formalar geçen sezona ait ve fiyatları 50 TL civarında. Chelsea'nin 06/08 sezon forması da yanlış hatırlamıyorsam 40 TL'ydı. Benim 07/08 Pool formasını Berk'e gönderemedim hala ama bu hafta postalıyorum. Dayıcım sağolsun Arsenal formasını çoktan yolladı, hatta üzerimize geçirip maç da izledik. Tüm gün Ebay'den forma baktık Gani'yle. Arkadaş artık çakma formayla orijinal forma arasında fark kalmamış. Hatta adamlar paket falan yapıyor, belli bir ücret daha ödüyorsun arkaya isim yazıyor, biraz daha ödüyorsun kollara Premier League logosu koyuyor vs. Neyse işte, ben Pool, Gani Tottenham, Şaban Chelsea forması falan alacağız gibi gözüküyor. Hatta alacağımız kişi adet arttıkça gönderim parasında indirim de yapıyor anladığımız kadarıyla. United, City, Barça forması alacak olan varsa haberimiz olsun. 20-30 $ arasında bir ücrete patlayacak. Ben geri döneyim Adidas mağazasına; tüm gün formalara bakıp o kadar forma arasında Pool forması göremeyince merak edip satıcı elemana sordum, "Usta Liverpool forması yok mu?" diye. Eleman 08/09 uzun kollu kızmızı formanın yeni tükendiğini söyledi, fiyatı da diğerleri gibi 50 TL. Olsa alacaktım büyük ihtimalle, biraz üzüldüm. Bir kaç dakika geçti, hala dolanıyoruz, meraktan "Hocam kaç tane gelmişti forma?" diye sordum bu sefer. 20 tane forma gelmiş ve tükenmiş. Ne kadar sürede tükendiğini sormayı unuttum ama 20 tane satılıyor arkadaş tek mağazada. Aynı mağazada Milan, Chelsea, Real formaları dururken. Neyse 25 Ekim'e kadar kırmızı bir Torres forması alma planım var. Yoksa JJ'de kırmızı Liverpool polarımla idare edeceğim. Onu da Berk dayım göndermişti. Büyüksün dayım...

Fotoğraf: Anonim

Beşiktaş Maç Günlüğü #2

İş yerinden çıkarken formalarımızı giydik Şaban'la. Gayrettepe'den Beşiktaş'a attık kendimizi. İlk durak, Şaban'ın da orucunu açacak olmasıyla McDonald's oldu. Zaten önünde Orkun, Cem ve bir kaç arkadaş daha bizi bekliyordu. Yiyeceklerimizi paket yaptırıp İnönü'ye yürümeye başladık. Orkun güzel bir şey söyledi yürürken, "Boşken bu yol hiç uzun gelmiyor". Cuma günü ve Ramazan ayı olmasına rağmen, sezonun İnönü'de seyircili ilk maçı olması, şampiyonluk sonrası ilk kez taraftar karşısına çıkılacak olunması ayrı bir önem katıyordu maça. İnönü yolundaki kalabalıkta yürümek zordu Orkun'un dediği gibi.

Aslında maçı detaylı ve anlaşılabilir izlemek için en iyi yerlerden birindeydik. Yeni Açık'ın en üstünde yerimizi aldık, sağ çaprazda. Ama United maçında Owen'a tükürmek için daha yakında olabiliriz, değil mi Şaban? Liverpool forması mı atsam sahaya?

Neyse, maç sonrası yazının bu kadar gecikmiş olma sebebi, İnönü'den eve geldikten sonra bloga bir daha bakamamam oldu. Cumartesi erkenden işe gitmem gerekti ve sonrasındaki hikayeyi de Douglas yazdı zaten. Anca kendime geliyorum.

Takımın ilk 4 maçta 3 beraberlik almış olması homurtuların yükselmesine sebep oluyor, farkındayım ama takım bence kötü değil. Kötü olan forvet hattı, yoksa gerçekten sağlam duran bir takımız. Defans hattında Ferrari canlı izlediğim ilk maçta yaptıklarıyla bana güven verdi. Nerede durması, nerede müdahale etmesi gerektiğini bilen, alamayacağı kafa toplarına göstermelik çıkmayan bir oyuncu. Tribünler de oyununu gayet beğenmiş olacak ki maç sonrasında soyunma odasına yönelen son kişi olan Ferrari'yi dakikalarca alkışladılar. Solda Üzülmez ve Köybaşı rotasyonu olacağını biliyoruz zaten. İsmail'de bir sıkıntı yok kendi adıma. Sağı bir türlü oturtamadık yalnız. Erhan, Rıdvan ve daha ilk maçından İbrahim Kaş denendi. Kaş da bekleneni veremedi bence, ancak henüz ilk maçı. Toraman geldiğinde Denizli onu sağ tarafta mı kullanacak yoksa yabancı sıkıntısı söz konusu olacağından Sivok'u kesip Ferrari'yle mi oynatacak göreceğiz. Ben Rıdvan'ın üzerinde durulması taraftarıyım. Ekrem de sakatlıktan döndü gerçi, hatta girdiği gibi galibiyeti getiriyordu ama direğe takıldık.

Şaban her yaptığı harekette Serdar'a saydırsa da ben çok beğendim bu maçta ki Şaban olumlu hareketlerinde de denemdiğini bırakmadı. Orta alanda da çok büyük bir problem yok açıkçası. Fink ve Ernst'in neler yaptığını, ne kadar sağlam olduklarını biliyoruz zaten. Denizli Tabata'yı bu ikiliyle nasıl kullanacak merak ediyorum. Ben probleme geleyim yavaştan. Forvet hattı çok ama çok formsuz. Şu maçta 2 topun direkten döndüğünü gördük, galibiyet de gelebilirdi ama ben yine aynı düşünecektim. Holosko her aldığı topu harcadı. Pas atması gerektiği yerde atmadı, gereksiz driplingler yaptı. Aslında Nihat ile birbirlerini baltaladılar. Tello oyunda hiç yoktu neredeyse ama asıl Nihat'ın üzerindeki baskıya gelelim. Seneler sonra taraftarının önüne çıktı ve herkes ondan gol bekliyordu. Ben Nihat'ın ilk golünden sonra açılacağını düşünüyorum ama o ilk golü bulma konusundaki aceleciğinden ne yapacağını şaşırıyor. Daha müsait poziyondaki arkadaşına gidecek bir kaç topa müdahale ederek pozisyonları öldürdü bu maçta. İlk yarıda direkten dönen topu gol olsa rahatlayacaktı belki de. Nihat Beşiktaş formasıyla hazırlık maçları da dahil henüz golle buluşamadı. Forvetin formsuzluğu bir yana taktik yapısında da problem söz konusu. Gol beklediğimiz Nihat orta sahada geziniyor, Holosko kanada iniyor. Ceza sahasında sabit bir oyuncumuz yok. Holosko ve Nihat'ın devamlı gezmesi birbirlerini baltalamalarına neden oluyor çoğu zaman. Bobo döndüğünde sol kanatta kullanmaktan vazgeçmemiz lazım.

Ben biraz daha sabır diyorum. Maçın stresiyle ve alınan beraberlikle niye kombine aldık ki gibi laflar ettim ama sakin kafayla düşününce işlerin yoluna gireceğini düşünüyorum. Milli maç arası iyi oldu gibi...

Fotoğraf: Fanatik

Steven Gerrard

Gerrard found it hard to shake off Fabrice Muamba and said: "Muamba was like my shadow. I'm sure if I'd have gone to the toilet in the first half he'd have followed me!"
Fotoğraf: Reuters

Take Away Show

İlginç bir podcast uygulaması, ilginçliği tabi burada güzel olduğu anlamında kullanıyorum. Yaklaşık olarak 5-6 aydır gelişmeleri takip ediyorum sitede. Harika işler çıkarıyor elemanlar.

Olayın mantığı şu, yanlış anlamadıysam şayet olayın çıkışı Fransa'dan oluyor. Kurucu ekip, sahne performansları dışında yakaladıkları sanatçıları tamamen doğaçlama olarak ikna edip, eldeki imkanlarla -ki videolara bakınca gayet sağlam olduğu belli oluyor, gerek ses kalitesi gerekse görüntü olarak...- session olayı yaratıp bunu kaydediyorlar ve bloglarına koyuyorlar.

Bu olay daha sonra büyüyor ve çeşitli ülkelerden yönetmenler olaya dahil oluyorlar. Şimdilik Amerika-Fransa eksenli giden projeyi kurucuları daha da büyütmek niyetindeler.

Çıkan işler güzel, genelde amatör ya da yerel sanatçılar olsa da tanıdık isimlere de rastlamak mümkün. Bloc Party gibi, R.E.M. gibi, Beirut gibi, Sigur Ros gibi...

Beirut'u daha önce Facebook'ta da paylaşmıştım, bu gece de bloga koymuştum. Alttaki bir kaç posttan biri, orada görebilirsiniz. Beirut'un In The Mausoleum'un enfes bir çalışmaydı ama bunda Zach Condon'ın da çok etkisi var. Diğer videolarda aynı kaliteyi yakalayamayabiliyorsunuz performans olarak ama örnek vermek gerekirse bu siteden tanıyıp da sevdiğim Soy Un Caballo var, Delano Orchestra var... İlla ki beğeneceğiniz performanslar, amatör ya da yerel gruplar olacaktır. Denemenizi tavsiye ediyorum. Blog'da bugüne kadar yer almış videolara buradan ulaşabilirsiniz.

Son olarak Sigur Ros - Við Spilum Endalaust koyuyorum, sizleri bu müzik ziyafetiyle başbaşa bırakıyorum.

"... While we wait, we ask the group in vain to play a few other songs in the mean time—any song that doesn’t need the brushes. They decline. As John reminds us, they’ve never done anything like this before—they usually don’t perform acoustic. We just have to wait, and not add to the looming pressure of tonight’s huge concert.

Still waiting, we rummage around la Closerie. We chat with elegant old couples, we watch from afar as a fat businessman absentmindedly strokes the hair of a girl 20 years his junior, and we let ourselves be cradled by the incessant waltz of guys in vests running and pivoting with their plates filled to the brim.

Little by little the room empties, the remaining diners drag out the final moments of their lunch, and then the drumsticks arrive. The environment is tense, but they jump in. A few notes on the harmonium, and an incredible voice that it would have been a shame to exhaust. We don’t know if the sticks were essential. But in three minutes, our patience was repaid."

30 Ağustos 2009 Pazar

Robinsons



Andy McLeod - Rattling Stick

Waziduyinn?

Başlığın anlamı "What's he doing?" tir. Medyum Keto ses tonuyla ve İngiliz aksanıyla söyleyince başlıktaki kelime ortaya çıkıyor. Çekik gözlü sevgilisine biraları ödetirken bir an işkillenmiştim ama kadın Ji-Sung Park oyuna girer girmez telefona sarılınca abiye hak verdim.

Güvenilir yazar kadrosuyla Bu Maç Evde İzlenir ekibi (Ah İsmo, sen de olacağıdın)

Sarıldığı adamı muma çeviren Gürkan

Sevinen Manchester taraftarları

Sevinen Manchester taraftarları + İnançlı bir Beşiktaş taraftarı

BMEİ ve Seko

Mesai arkadaşımız, Bank Asya eksperi Kutay

Kendimle Oynuyorum #3

Zırlayan bir bebeğin hemen arka koltuğunda düştüm İstanbul yollarına. Plan şuydu, ben İstanbul'a erken varacaktım, Cem ile buluşup erkenden mekana geçip yer kollayacaktık. Peki ne oldu? Babam beni işe sürükledi, ben geç bindim otobüse ve dolayısıyla geç orada olabildim. Cem de sanırım geç gelmiş. Mekana erken gelenler güya geç geleceklerini belirten Gürkan ve Arda başkan oldu.

Otobüs yolculuğu çok kötüydü. Hayır işin kötüsü, iş görüşmesinden sonra eve de uğramadık. Babam İzmit'e gidecekti, beni otogara bıraktı ve gitti. Bebeğin sürekli çığırması bir yana, üstümde gömlek, ceket... Kendimden geçtim.

Üsküdar'dan Beşiktaş'a gelirken motorda bir kadınla önce bir bakıştık, sonra rıhtıma yanaşırken biraz muhabbet ettik. (Merdivende beklerken, buyrun siz geçin, ah yok siz geçin muhabbeti.) Sonra o yoluna ben yoluma... En son James Joyce'a doğru Nevizade'den inerken biriyle bakıştık bakıştık bakıştık. Hatun utanmasa; 'Bir barbekü sosu alayım.' diyip, beni bana bana yiyecek. Demek ki neymiş? Takım elbise işe yarıyormuş. O kadar alternatif tipin içine ceketle girince adam sanıyorlar arkadaş. Değilim halbuki...

Neyse efendim, ben James Joyce'a girdiğimde içerideki kadro şuydu;

Oturanlar: Şansal, Cem, Seko, Gürkan, Arda Başkan
Ayaktakiler: Ben (Yer bulamadık lan başta, sonra iyi oturdum ama.)
Spektaküler: Köri sosu kokan, Hint'li benzeyen ama aksanlı ve akıcı İngilizcesiyle dikkat çeken mekanda Cem, Şansal ve Benim dışında United'ı destekleyen tek abimiz.

Daha sonra Can, onun akabinde Şaban ve Kutay'ın gelmesiyle dün geceki kadro son şeklini aldı.

Valla işin James Joyce kısmını Numaraiki'de muhtemelen yarın Cem'in kaleminden okuyacaksınız Irish Açılımı #5 olarak. Ben az biraz bahsedip geçeceğim... Dün biz üç United'lı telefonlardan marş mı açmadık, bağırmadık mı? Yapmadığımız nane kalmadı. Totem olsun diye yerimi değiştirttiler. İşe yaradı gerçi. İlk yarıda Arda Başkan'ın yanında otururken, ikinci yarıda 'Ne biçim United'lısın lan? Yanımıza gel.' gibi bir sözlü tacizle karşılaşınca denileni yapmak zorunda kaldım.

Maç sırasındaki en komik olay herhalde Cem'in kendini ortama kaptırıp, United gole giderken ofsayt verilen bir pozisyonda kafasını masaya gömüp gayet içli bir şekilde; 'No no! No offside!' diye bağırmasıydı sanırım. Şansal'ın (Şansal yazdım şimdi, haber vermek gerekecek adının geçtiğini) küfürleri de gayet renkliydi. Yediğimiz Bacon Sandwich ziyadesiyle tuzluydu, Köri abinin kokusunu bile bastırdı mübarek. Biralar alt katta 5 lira iken üst katta 7.5 lira idi, Cem'e göre maçın fiyatlara etkisi vardı.

Maçın ardından topluca Akdeniz'e gittik, orada içmeye devam ettik. Arda Başkan erken ayrıldı, yaklaşık 20 dk. sonra Can-Şansal ve Cem de gidince Seko, Şaban, Kutay ve Gürkan'la devam ettik Akdeniz'de. 1 saat kadar sonra Seko salıverdi kendini biz daha oturacağız dediğimizden ötürü. Seko gittikten yarım saat sonra da son biraları içip kalktık. Bambi'de ıslaktır, dürümdür, dilli tosttur derken yemeğimizi yiyip Kutay ve Şaban'ı yolcu ettik.

Akabinde güya yarım saatliğine Pulp'a gittik ve bir daha da sabah 11'e kadar oradan çıkamadık. Orada da ikişer tane kokteyl, üstüne yukarıda Gürkan'ın kafasındaki ve benim kafamdaki kaskı kullanarak ilginç birer Tequila Bom-Bom yaparak o geceki içme faslına son verdik. Gürkan, 6 civarıydı, salıverdi kendini koltukta sızdı. Ben de yaklaşık yarım saat sonra koltuğun öteki tarafına salıverdim kendimi. Ben sızarken mekan doluydu, şarkılar falan çalıyordu. Gözümü açtığımda hava aydınlıktı ve etrafta kimse yoktu. Gürkan için değişik bir deneyim olmuş oldu, ilk defa mı barda sızdı bilmiyorum ama ilk defa barda uyandığını biliyorum.

-Gada get get-

Karşıya geçtik, Kadıköy'de Burger'a gidip kahvaltı yaptık. Gürkan ısmarladı, maaşı almış çok bonkördü. Kesene bereket dayım... Terasa çıktığımızda kimse yoktu, akşamdan kalmalığın etkisiyle çalan şarkılarda dans etme raddesine kadar geldik. İrlanda bayrağı gördük terastan, karşısında saygı duruşuna geçtik, milli marşlarını bilmediğimiz için sağ elimizi kalbimizin üstünde tutarak saçma sapan bir geyik yaptık. Burger'ın tuvaleti az eziyet çekmedi mesela... Burger çıkışında sokaklarda iki dakikada bir 'Gotta get get' diye efekt vere vere dolaştık. Diline doladım şarkıyı Gürkan'ın, Boom Boom Pow! Ali Bilgin... Bileciksin...

Beşiktaş iskelesinin orada iki çay içtikten sonra ayrılık vakti geldi. Ben memleketime, Gürkan evine... Tabi şimdi şöyle bir şey deme hakkınız var; 'Ulan o kadar yazmışsın yine hayvan herif, nerede fotoğraflar?' Bütün gün kimsenin aklına gelmedi fotoğraf çekmek. En son benim aklıma Akdeniz'deyken geldi orada bir kaç fotoğraf çektik Şaban'ın telefonla o kadar. Fotoğraflar da Şaban'da, kendisi koyar zaten atınca bilgisayara.

Kutay'la da tanıştık, memnun olduk. Daha doğrusu Gürkan'la Şaban tanıyordu da biz yeni tanıştık. Eh, artık darısı Mete'nin başına diyoruz. Bu son fotoğraf da Kadıköy'de benim şans eseri görüp, Gürkan'a gösterdiğim ve akabinde onun da 'Dayı hadi geç altına fotoğraf çekeyim hıahahahaha' diyip saçma sapan bir girişimde bulunmamıza vesile olan tabela. Uzun Hafız Sokağı, cuk diye oturdu. Yapacak bir şey yok, kıramadım Gürkan'ı, verdim pozu. Sanatsal bir şey olsa soyunurdum da...

Maçla ilgili olan görüşlerimi bu geceye, şayet sızmazsam, bırakıyorum ve kendimi dışarıya salıyorum.

Beirut: In the Mausoleum

Hay Ebeni!

İnsanın içinden "Hay ebenizi" demek geliyor. "Y Ebe Tu Tambien!"

Aç göster kızım sen de!

TRT'de Bundesliga Keyfi

TRT'ye taktım ben arkadaş. Daha önce spiker ve yayın konularında da yazmıştım ama bugün yayın anlamında sıçışı daha da arttırmışlar. Konu aslında ekranın sağ üstünde bulunan skor barı. Önceden bahsettiğim gibi widescreen bir ekranda izlediğinizde tam olarak görebiliyorsunuz. Yukarıdaki resimde olduğu gibi, odamda bulunan böyle bir televizyonda izliyorsanız deplasman ekibinin önde mi yoksa geri de mi olduğunu ancak spiker söylediğinde ya da oyunu okuyabilirseniz kendi kendinize anlayabiliyorsunuz çünkü sadece evsahibi takımın skor hanesi ekrana yansıyor. Bunun TRT'den mi yoksa yayını aldıkları Sky Bundesliga'nın yayın teknolojisinden mi kaynaklanıyor bilemiyorum. Yalnız hadi onu geçtim, bir de üzerine Türk bayrağı koymuş TRT bugün. Tamam bugün 30 Ağustos olduğunu biliyorum, dünyadan koptum dediysem o kadar da değil. Ama o bayrağı sol üst köşeye alıp TRT3 logosunu sol alta almak bu kadar mı zor? Verecekseniz adam gibi verin, başka kanallar logolarını ekranda köşe kapmaca oynatıyor. TRT'nin logonun yeri konusunda bir prensibi varsa da yemişim öyle prensibi. Bir de yedikleri bokun farkındalar, altına kendileri skoru yazıyorlar, helal olsun.

Arsène Wenger


James Joyce'da Liverpoollu olmama rağmen Arsenal formasıyla yer aldım dün akşam, maksat eğlence olsun. Biraz da Arsenal tarafındaydım maç öncesinde tabi. Şu golde tüm Arsenalliler ayaktaydı ama ofsayt olduğunu anlayınca yerimize oturduk g*t olmuş bir şekilde. Ben tekrar ayağa kalktım sonra, Wenger'i ayakta alkışladım şu anlarda. Ha ofsayt mı, evet ofsayt. Ama hakedilmemiş bir mağlubiyet sonrası şu hareketleriyle biraz daha sevdim bu sezonki Arsenal'i ve Wenger'i.

Boom Boom Pow!

Dayı ne kadar yorgunum anlatamam sana. İş bir yandan yordu zaten, cuma Beşiktaş maçı, dün James Joyce aktivitesi ve akabinde gecenin uzadıkça uzaması fena yordu. Dünya'dan koptum lan resmen. Gece bir de barda sabahladık Douglas ile, babalarımız zengin ya, gönlümüzce eğleniyoruz. Daha Douglas'ı yeni bindirdim uçağına, ben de eve attım kendimi hatta direk tuvalete, mide fenaymış. Beşiktaş günlüğü diye başladık ama maçtan sonra bloga girme fırsatı bulamadığımdan yazamadım bir türlü, e bunun United-Arsenal'i var, Robben hemen 2 gol çakmış lan bi de. Ohoo daha kupon falan da yapmayı düşünüyorum. Kendime gelemedim hala, neyse toparlarız bir şekilde. Douglas;

Boom boom pow, gotta get-get
Boom boom pow, gotta get-get...

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Oasis

Oasis içinde yıllardır Noel ve Liam'in tartışmaları olurdu. Abi-kardeş olan bu ikili, söz konusu Oasis olduğunda karı-koca gibi atışıp birbirleriyle tekrar barışırlar, City aleyhtarı ateşli çıkışlar yapar, maçlara giderlerdi.

İngiliz basını bile iyice geyiğe sarmaya başlamışlardı ki bu geyiği, geçenlerde havaalanında tartışan ikili yine basının malzemesi olmuş, Noel'in Liam'a 'Ne halt yersen ye, grubu sen çekip çevir de görelim' diye bağırdığı ve havaalanını terk ettiği rivayet edilmişti. Bu kavga yüzünden Oasis Paris konserine çıkamamış, Noel internet siteleri üzerinden bilet alanlardan özür dilediğini belirtmişti. Yine barışırlar derken anlaşılan söylentiler doğruymuş ki konuyla alakalı siteler, İngiliz basını Noel'in; 'Liam denen herif ile bir gün daha çalışamam, Oasis'ten ayrılıyorum.' sözünü geçiyorlar sabahtan beri.

Oasis hayranı bir insan olarak, ben üzüldüm. Son albümleri benim için hayal kırıklığıydı, keşke diyorum, keşke bari onu çıkarmasalardı da eskisi gibi kalsaydılar aklımda. Manchester United taraftarı olarak bakınca olaya, iyi olmuş ibnelere diyor insan tabi... United garezlerinden, Arap'lara çekmedikleri yağ kalmadı heriflerin. Fakat oralarda bilmedikleri bir şey var, Arap yağı bol bulunca pek hayra alamet şeyler yapmıyor...

Rooney Likes Turkey

Bu Twitter hesabı gerçekten onun hesabı mı bilemiyorum. Umarım içinde 'Turkey' olan sığ kelime oyununa dahil olan kişi o değildir. Bir İngiliz domuzu olduğunu, saçma sapan beyanatlar verebileceğini bilirdim de, bu kadar sığ sularda yüzebileceği açıkçası hiç aklıma gelmemişti.

O değil de, benim bilmediğim bir kimlik sorgulama şekli yoksa, hesabın gerçekten Rooney'e ait olup olmadığına dair kesin bilgi içermeyen bir haberi boy boy manşet yapmak da nasıl bir gazetecilik anlayışıdır onu merak etmekteyim. İyice blog ortamına dönmeye başladı gazeteler...

Babalarımız Çok Zengin #4: Maskelerin Düşüşü

Geçen gün babam borsada on milyon dolar kaybetti sevgili fakir fukara okurlarım, bu ibnelerin hiçbiri arayıp geçmiş olsun demediler. 'Oha lan, amma adi herifmiş bunlar. Benim arkadaşımın babası on milyon dolar kaybedecek, ben ona bir ihtiyacı olup olmadığını sormayacağım. Peeeh!' dediğinizi duyar gibi oldum. Manyak mısınız lan siz? Bi' susun, ben konuşuyorum burada. Zaten ayar oldum heriflere, ifşa ediyorum tek tek. Gelmişinizi geçmişinizi açıklıyorum oğlum, artık evrenin değil, galaksinin en nefret edilen insanları olacağız. Ben dibe gidersem hepinizi oraya çekerim, bu bir ihtardır!

G.M.

5 Milyar dolar gibi yüksek meblağlı bir mirasın varisi olan Prens G.M., şu sıralar habibimol.org sitesinin GEO'su olarak kendi yağında kavrulma derdindedir. 'Baba parası, baba parası nereye kadar arkadaş? Alnımın teriyle, çükümün keyfiyle kazanmalıyım paramı...' diyip kariyer planlamasını yapmış ve hayatın kollarına savurmuştur kendini.

NBA, Amerikan Futbolu, Alman Kale, Beşiktaş, Liverpool ve My Sister's Hot Friend filmlerine düşkünlüğü ile tanınmakta.

İ.Ö.

İ.Ö., the ünlü kumarhaneci.

Babasının evden kovmasıyla vahşi hayatın kollarına daha 15 yaşında atılan bu genç, o ortamda tutunmuş ve küçük, leş, pis bir kıraathaneci olarak başladığı bu işte büyütmüş de büyütmüştür. Türkiye'de kumarhaneler yasaklanınca, soluğu Kıbrıs'ta almıştır. en sadık müşterisi olan Berbatov'un yakın arkadaşıdır, hatrı sayılır bir servet sahibidir.

Daha sonra babasıyla barışmıştır, ailesiyle beraber Şebinkarahisar'daki dede yadigârı malikhanelerinde yaşamaktadır kendisi . Aylık kazancının 5 milyon dolar olduğu söylenmekte.

İ.Ö her gece mütemadiyen içip içip sarhoş olmakta, efendi adam triplerine girip sarı saçlarını Sezercik gibi sola yapıştırmaktadır.

Alemde sıkı Los Angeles Lakers, Manchester United, Bursaspor ve Black On Blondes taraftarı olduğu herkes tarafından bilinmekte ve kendisine saygı duyulmakta.

Ş.I.

Ş.I., önceki hayatında toksik atıklarda yüzen bir Japon Balığı olduğunu düşünen, sevdiğimiz bir arkadaşımızdır. Ailesinin zenginliği, her istediğini elde etmesi onun biraz kafayı kırmasına sebebiyet vermiştir.

Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Serbest Meslek Fakültesi'nden mezun olan ve bu sektörde faaliyetlerini devam ettiren Ş.I., 20 yıllık meslek hayatında her zaman müşteri memnuniyetini ön planda tutmuş ve gülen yüzü, kaliteli hizmet anlayışıyla biz dostlarının vazgeçilmezi hâline gelmiştir.

Bilinen en değerli mal varlığı, koleksiyoncuların 37 milyon dolar değer biçtiği gözlük koleksiyonudur. Bu bir yana, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde yer altı uzaylı rezervinin olduğu, atalarının haçlı seferleri zamanlarında bunları hristiyanlardan saklayıp babadan-oğula miras bıraktığı dilden dile dolaşan bir efsane olmaya devam etmektedir.

Ş.I., New Orleans Hornets, Beşiktaş, Amy Adams ve My First Sex Teacher'a olan sadakat üzerine kurulu ilişkileriyle tanınmaktadır.

D.M.

Bir anda toz olan 50 milyon doların ardından, ailece biraz kemerlerimizi sıkmamız gerekti. Ekmek arası portakallı ördek yerken.

Büyük büyük dedem, Yahudi Soykırımı dönemi Almanya'sına her ne kadar; 'Gürcü'yüz lan biz! Alakamız yok...' dese de 'Sizin burnunuz da kocaman lan' diyen Alman'ları inandıramamış ve son anda Türkiye'ye kapağı atmayı başarmıştır. Bundan sonrasında yaşanan başarı öyküsü ise çorap söküğü gibi gelmiştir.

Önceleri sebze-meyve ticareti yapan ailem, nesillerce bunu devam ettirdikten sonra benim olayı s.klemediğimi görüp kendi yoluna gitmeye karar vermiştir.

Babamın bilinen en büyük başarısı, hal'de canının sıkıldığı bir gün yazdığı;

Kamyonlar kavun taşır,
Ben hep seni düşünürdüm.

dizelerinin Yaşar Kurt kişisi tarafından şarkı yapılmasıdır. (Babam Cahit Külebi değildir.)

Emeklilik hayatının 2-3 ayı amaçsızca volta atmakla geçen babam, son olarak kardeşleriyle bir araya gelerek Beş Kardeşler Doğal Sabun & İnşaat & Turizm & Nakliye & Manav & Yoga Salonu & İnternet Cafe (2048 mbps bağlantı) & Will & Grace & Bilumum Otantik Şeyler LTD. ŞTİ. adlı çok amaçlı firmayı kurup Onursal Başkan Onulmaz İşkolik ünvanıyla şirketin en üst mertebesindeki yerini almıştır. Şirkette faal olarak yer almayıp, mentor olarak hayatına devam etmektedir.

28 Ağustos 2009 Cuma

Bir Şarkı da Böyle Geldi Geçti

Umut Sarıkaya'nın bu karikatürünü ilk gördüğümde yerlere yatmıştım gülmekten. Taksim'de - Kadıköy'de, orada, burada Rock Bar'lara takılmış her insan bu şarkıyı çalan en az bir grup görmüş ve bu tribi yaşamıştır.



Denk geldim, Muse'un BBC'de yayınlanan bir konserinden, Can't Take My Eyes Of You, seyircilerin triplerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Saygılar...

Not: Video'da rahatsız edici bir cızırtılı ses var, benden kaynaklanmıyor. Çekiminde sorun var. Önemli olan seyirciler zaten.

Michael Winslow a.k.a. Larvell Jones

Game Over, Asshole! Cıcıcuv cıcıcuv...

En çok bu adamı severdim, Mahoney herkesin gözdesiydi ama acayip ve aptalca sesler çıkaran insana çok gülerdim ben. Bir dönemim böyle geçti lan benim şaka maka... Lassard'ın aptallıklarına, Hightower'ın hayvanlıklarına, Tackleberry'nin saplantılarına, Harris'in rezil oluşlarına, Jones'un değişik efektlerine, havasına-suyuna, taşına-toprağına gülmekle... Ha tabi bir de Callahan var, uyşşşhh brrrr ıaaaaaaaaaaaaaaah!

Hayatımda bir Kemal Sunal - Zeki Alasya - Metin Akpınar dönemi varsa, bir de Polis Akademisi dönemi var. Özlemişim...


Beşiktaş Maç Günlüğü #1

Şirkette son anda çıkan işler sebebiyle 18.00'de çıkma hayallerimiz suya düştü Şaban ile. Erken çıkabilseydik maç tayfasıyla Beşiktaş'ta oturup Şaban oruç tuttuğundan çay-kahve-muhabbet kombinasyonunu yapabilirdik, olmadı. Birazdan İnönü'ye doğru yol alacağız Gayrettepe'den. Erken gidebilseydim formamın arkasına Delgado yazdırmayı düşünüyordum, sonraki maça artık. Sezonu açıyoruz ve heyecan Tabata transferine rağmen hala hayatta kalmaya çalışıyor. Kendi adıma, İnönü'de izlediğim maç sayısı bir elin parmaklarını geçmeyeceğinden aldığım kombinenin bunda faydası var. Neyse çıkıyormuşuz, haydi eyvallah.

Bomba Patladı!

Ben Van der Vaart falan diyorum tabi hayaller kurup. Hayır, yapılmayacak, getirilemeyecek bir adam da değil. Van der Vaart olmasa da olur, Tabata'dan daha iyisini getirirsin bu takıma. Tabata'ya 10 milyon euro veriyorsan daha iyisini getirirsin dayı. Şaka gibi lan, 10 milyon euro. Biraz önce 8 duydum, ha 10 ha 8 anasını satayım.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Keserin Sapı

"Bu maç evde izlenir dayı" diyoruz ama bu sezon kendimize ters düştük Şaban ile, gittik kombine aldık. Şaban sağolsun, Numaraiki'den Cem, blogun takipçilerinden Kayraklı ve büyük Beşiktaş taraftarı Orkun Çolakoğlu ile kanıma girdiler, bu sene yeni açıktayız. Sezonu yarın açıyoruz, önce Beşiktaş'ta takılıp sonra topluca maça akarız gibi. Cumartesi de plan var, Irish'teyiz, Manchester United-Arsenal. United'ı izleyip yönetime rapor sunmak asıl amacım.

Kura çekimini şirkette izledim, Şaban ve komşu blogdan Gani Can Öz eşliğinde. Aslında Şaban ile istediğimiz Sevilla-Rangers grubu oluşmuştu ama olmadı. Manu, CSKA grubuna düştükten sonra iki dakikada bir "Wolfsburg'u seçeriz biz dayı" diyordum ki, korktuğum başıma geldi. Zaten Beşiktaş'a yakışırdı, 4. torbadan Bundesliga şampiyonunu seçmek... Cem, Daglıs ve Orkun ile telefon trafiğinde Orkun'un, "Sevilla-Rangers grubuna düşsek, UEFA kesin bi hata yapıp Barcelona'yı 4. torbaya sokar, biz de onları seçeriz, sonra da hata yaptık, kusura bakmayın der devam ederlerdi." dedi ki, yardırdı. Grup zor dayı, 4'ten Wolfsburg olmasa herşey güzel olacaktı. Ama Şaban vermiş bak, fikstürü beğendim. United'ın sezonun ilerleyen dönemlerinde form tutacağını dileyerek ilk maçı içerde İnönü'de onlarla oynamak avantaj olabilir. Son 3 maçtan 2'si de içerde.

Tabata geliyormuş diye okuyoruz, izliyoruz bugün. Delgado'nun durumuna bir Delgadosever olarak üzüldüm. Keşke sakatlanmasaydı, keşke kontratını askıya almak zorunda kalmasaydık. Bir de şu yandan düşününce, kontratını askıya almadığı taktirde de taraftarları karşısına alabilirdi, çok fazla seçeneği kalmamıştı. Benim Tabata transferiyle ilgili başka bir teorim var; bence Tabata yem olarak gösteriliyor, gelecek adam Van der Vaart, evet. Tabi önce yarın İnönü'de güzel bir mağlubiyet almamız gerekiyor. Ondan sonra başkan iki viski çakar, o hırsla milyon dolarları sayar, gerisi Van der Vaart'a kalmış.

Hay eline be Messi...

Dream Comes True

Blogda iki Manchester United'lı iki de Beşiktaş'lıyız eheh. Durum böyle olunca bugünkü kurada Beşiktaş'ın Manchester United'ın grubuna düşmüş olması hoş oldu tabi. Ben de zaten dua etmiştim Beşiktaş United'a düşsün de gidelim bi dünya gözüyle izleyelim şu takımı diye. Xavi'nin elleri dert görmesin çekti çıkardı kurayı. Beşiktaşlıların kombinesi var zaten yerleri hazır, biz de yanlarına bilet alırız Türkiye Manchester United'lılar derneği olarak; bendeniz, Daglıs ve Şansal başta olmak üzere. Hem United hem Beşiktaş taraftarı olan Cem, Kayhan Kayraklı ise değişik duygularla izleyeceklerdir maçı. Fakat ikisinin de önceliği Beşiktaş'dır sanıyorum. Lafı çok uzattım. 15 Eylül'de İnönü'de görüşürüz umarım. Kendi Stretford End tribünümüzü kuralım heh heh. İlk maç olması da güzel oldu; Danny Simpson, Wellbeck izlemek için değmezdi.

Redcafe'den bi United taraftarının yorumunu da paylaşmak gerek; "Didn't we sell Kleberson to Besiktas? I'm sure they will be wanting revenge for that."

İngilizler arasında 2-1'lik Liverpool galibiyeti ve o maçtaki taraftardan dolayı çekinen de var, Liverpool 8 attı bunları yeriz biz diyen de var. Güzel maç olacak.

Fotoğraf: Murad Sezer /Reuters

Come On Rooney!

Gruplarda kim olduğunu zaten biliyorsunuz, ama maçların ne zaman oynanacağını biliyor musunuz? Hemen söyleyelim.

15-16 Eylül Manchester United - İnönü
29-30 Eylül CSKA Moskova - Moskova
21-22 Ekim Wolfsburg - Wolfsburg
3-4 Kasım Wolfsburg - İnönü
24-25 Kasım Manchester United - Manchester
8-9 Aralık CSKA Moskova - İnönü

Gürkan ile ben İnönü'deyiz, sizi de bekleriz.

Steven Seagal Emotion Chart

Douglas demiş ki,

"Bunun bir benzer versiyonu da Steven Segal için yapılmıştı, şayet yanılmıyorsam, Şaban koymuştu onu Batug forumlarına."

Evet, ben koymuştum. Yine olsun, yine koyarım.

Edward Kennedy 1932-2009

Lanetli aile, Kennedy Ailesi'nin, son siyasi ferdi Edward Kennedy 77 yaşında kansere yenik düşmüş, ben yeni öğreniyorum.

Aslına bakacak olursak, ailenin eceliyle ölen tek ferdi olduğundan ötürü şanslı da bir insandı kendisi. Şu meşhur Chappaquidick Kazası'nda da ölebilirdi ama Son Durak serisini andıracak şekilde şeytana çalımını atmış ama olayın akabinde de başkanlık hayallerini kaybetmiştir.

1963 yılından beri her dönem senatörlük yapmış, Amerikan muhalefetinin de etkili isimlerinden biri olmuştur.

Velhasıl kelam, Kennedy ailesinin siyasette mevcut hiçbir yüzü kalmamıştır Edward'ın gidişinin ardından. Kendisine Allah'tan rahmet, sevenleri ve yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Ok.

Under the Rainbow

Tottenham Hotspur ve Doncaster Rovers, Carling Cup ikinci tur maçı için Doncaster'daki Keepmoat Stadyumuna çıkıyorlar.

Fotoğraf: Getty Images

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Bu Maç Evde İzlenir OST #4

Elimi başıma koydum, şöyle etraflıca bir düşündüm. Ilık rüzgârla beraber, sarı bir yaprak... İkisi de vuruyordu yüzüme, biri esintisini, biri yazın bittiğini... Yüzümde belirli belirsiz bir tebessüm oluştu; 'Ne zamandır playlist yapmadık mnakoyayım!' dedim.

This Is Not A Love Song - Novelle Vague
Lovers In Japan - Coldplay
Songbird - Oasis
Standing Next To Me - The Last Shadow of Puppets
Dror Yikra - Oi Va Voi
Daysleeper - R.E.M.
Girls of Summer - Aerosmith
Drive - Incubus
Short Skirt Long Jacket - Cake
Colours - Calvin Harris
Hang Me Up To Dry - Cold War Kids
Paper and Glue - Emma Pollock
Within a Mile of Home - Flogging Molly
Squid of Water - The Pogues
Monsters - Matchbook Romance

Eh, uzun zaman oldu listede de yığılma oldu elbet. Blog'a girdiğinizde otomatik olarak çalmaya başlıyor playlist haberiniz olsun. Beğenmeyen olursa durdurup, kafasına göre takılıyor, beğenen hem dinliyor hem okuyor.

Bir dahaki listede görüşmek üzere, iftar vakti geliyor ve mahallede tatlı bir telaş başlıyordu. Çocuklar ellerinde pide, dedeler kapı önü sohbetlerinde. Hoş bir seda cümbüşü sarmış mahalleyi yine.

Hey Arnold!

Bunun bir benzer versiyonu da Steven Segal için yapılmıştı, şayet yanılmıyorsam, Şaban koymuştu onu Batug forumlarına. Bu da Civardagezer edition'ı olarak kayıtlarımıza geçsin.

Kendimle Oynuyorum #2

* Babam hâlâ triplerde, selamı sabahı da kestik artık. Ramazan ulan bu, insan güler yüzlü olur di mi? Beraber yenilen iftar yemekleri, iftar muhabbetleri... Yok, olmuyor. Orta yaş krizine mi girdi ne oldu anlamıyorum. Kirli sakal bırakmış, oradan muhabbete gireyim dedim. 'Sakal bırakmışsın... Hayırdır?' dedim. 'Yakışıyor bana...' dedi ve kestirip attı. Öyle olsun dedim ben de içimden, ne yapayım?

* Bankadan 30 lira alacağım var, gitmeye üşeniyorum. Saat sabahın 7'si bak, uyumadım hâlâ. Yine yalan olacak gibi. Halbuki o 30 lira da lazım...

* Babam triplerde olunca ben de eşi dostu toplamaya başladım iftara. İki - üç günde bir arkadaşlarımı getiriyorum iftar masasına. Kürşat Başar'ın programı gibi olduk anasını satayım. Bu akşam konuklarım Samed ve Oğuz olacak, mutlaka izleyin.

* Ramazan'da da iftardan sonra dışarı çıkıp sahura kadar dışarıda takılmak çok güzel oluyor. Seneye böyle bir imkanım olmayacak, gönlümüzce cafe'lere gidiyor çay içiyor, sokaklara taşan kahve masalarından birine çöküp bilimum Batak-King ve türevlerini oynuyoruz. Hoşgeldin 11 Ayın Sultanı.

* Bu seneyi geçirtecek bir iş bulmam lazım kendime.

* FM 2009'un 9.3.0. versiyonunda United ile geldiğim nokta çok iyi, Ronaldo ve Tevez'in coşuyor olmaları da manidar. Yalnız, AI beni aptal yerine koymaya çalışıyor sanırım. İkinci senemde transfer bütçesi adam satışlarının ardından 107 M. kadar olunca, AMR'de Ronaldo coşup AML'de Nani sıçınca sağlam bir transferin şart olduğunu düşündüm. Ljalic ve Tosic var ama hem gençler hem de istediğim verimi alamadım. Bu yüzden Messi'ye teklif yolladım. Red yiye yiye 90 M.'a kadar çıkardım teklifi, sonunda kabul etti Barca ama bu sefer de Messi kesin olarak reddetti. S.kerler ulan! diyerek vazgeçtim ama böylece Tosic'i kazanmış oldum, Arda Turan'la da güzel bir rotasyonları var şu an fakat gel gör ki bana Messi'yi 90'a rica minnet gönderen (araya hatırlı dostları sokmuştum.) Barca, oyuna başladığımdan beri ne kadar oyuncu ödülü varsa alayını parselleyen Ronaldo'ya 35 M.'u makul görüyor. Aptal mısınız lan?

* The Movies de güzel bir tycoon oyunuymuş, bunu farkettim. FM'den sıkıldıkça onu oynuyorum. Çok ayrıntı var ama... Bu yüzden bir süre sonra darlıyor beni, tekrar FM'ye dönüyorum. İki oyun arasında iyi bir rotasyon yakaladım diyebilirim.

* Ice Age 3'ün DVD'sini aldım, dört gündür elimde var. Hatta DVD, rom'un içinde ama izlemeye üşeniyorum.

* Şu dünyada sevdiğim şeyler içinden sadece bir şey söylenmem istense, vücudum artık uykuyu reddedene kadar uyumak olduğunu belirtirim itinayla. Günlerdir malak gibi uyuyorum.

* Ses olmadan uyuyamıyorum. Yani, elbet uyuyorum nihayetinde ama çok sancılı geçiyor o uyku süreci. Mutlaka bir ses olmalı etrafımda, huzur içinde salıveriyorum kendimi o büyülü diyara. (laflara bak...) Ne bileyim efendim, MP3'lerden bir uyku playlist'i yapıp onu açıyorum kimi kimi ya da önceden izlediğim bir filmi, olmadı dizileri açıyorum bazı bazı. Bu aralar Family Guy'ı izliyorum uyumadan önce. Dam you vile woman! Gigity gigity!

* Üst katımda oturan puşt velet bağlantımı sömürmeye devam ediyor, asansörde denk geldik yine geçen gün. Pis pis baktım, hiç oralı olmadı. Bir dahakine STOP düğmesine basıp pataklamayı planlıyorum. Ulan Rapid'den bir şey indiremez oldum, paso o indiriyor. O indirirken ben indiremiyorum, 'Zaten şu an bir şeyler indiriyorsun hafız, sabırlı ol beleş kullanıcı!' uyarısı geliyor. O durumda modemi açıp kapatarak puştluğa puştlukla karşılık veriyorum. Bağlantı kendine gelince ondan önce davranıp indireceğimi indiriyorum. Ulan hep babamın yüzünden bunlar, millete beleş internet dağıtıyoruz resmen ya. Modem'de 10 port olsa 10 tanesini de kullanıp apartmana yayacak, faturası da bizden çıkacak anasını satayım.

Jeniffer Aniston

Bu kadını gördükçe Friends'i özlüyorum be...

Fotoğraflar: ELLE

25 Ağustos 2009 Salı

Barça Antrenmanı


Dayı antrenman böyle olur. Eğlence böyle olur. Ne zaman çekilmiş bilmiyorum ama yeni değil sanırım, havanın durumuna, giydikleri uzun kollulara bakınca. Çok eğleniyorlar lan heh heh.

Video: Facebook

Strudel


Tarantino osursa, nimet diye içine çekenlere gelsin bu! Bingo!

Ha film güzel, o ayrı tabi. Üstteki mesaj, pazar akşamı AFM Fitaş sinemasında 19.30 seansını benim bi arka sıramda oturarak izleyen ve film başlar başlamaz, gülmekle kusmak arasındaki ince çizgide giden iki dallamaya ithaf edilmiştir.

Sur Açılımı

Sur Kebabı & Sac Tava


Sur Tatlısı

Ayriş'ler, Adabazar'lar tabi önemli ama İstanbul'un bu güzide değerine uğramadan olmaz. Toplaşıp gitsek, masa başı üç sur, iki tava söylesek, tatlıydı, çaydı, mide öyle bir dolar ki, eve gidemezsin. Fatih/ İstasyon Caddesi der, bombayı ortaya atar kaçarım.

Foto: Getti İmajlar

Hayde Bre!

Geçtiğimiz sezon Guus Hiddink başlatmıştı bunu, Chelsea takımı Stamford Bridge'de taraftarına açık antrenmanlar yapıyordu. Carlo Ancelotti de buna devam ediyor. Takımın Cobham'da bulunan tesislerinden sonra Stamford Bridge'in de kapılarını taraftara açtı. Yaklaşık 8.000 kişinin izlediği antrenmanda John Terry muzurluk peşinde. Chelsea TV sunucularından Neil Barnett'i, Lampard ile röportaj yapmak isterken kündeye getiriyor.

Fotoğraf: Getty Images

Zopa Yirsin!

Sol köşede NBA şampiyonu, hem atan hem attıran, çok yönlü Lamar Odom; sağ köşede WBC ağırsıklet boks şampiyonu, 38 maçın 36'sını kazanmış Vitali Klitschko. Her ne kadar Lamar boy avantajına sahip olsa da, Kliçko skertir gibi geliyor.

Liverpool 1:3 Aston Villa

2009-10 totem sezonu iyi açılmadı benim için. İlk yarının sonunda yenilen 2. gol sonrasında MSN'deki topluluğa "Yalnız bu maç döner" dedim ama tutmadı, 1'de 0. İlk hafta Tottenham yenilgisi sonrasında endişelerim vardı ama bu maçla birlikte daha da arttı. Torres'in golü sonrasında umutlanmıştım ama 2 dakika sonra penaltı gelince maç gitti zaten. Douglas, sizden beteriz bu sene, şampiyonluk zor...

Duran toplarda sıkıntı yaşıyoruz, açık ve net. Bunun dışında Gerrard ve diğer hücum oyuncuları çok formsuz. Zaten Benitez de haşlamış sonuç itibariyle. Aslında özetlemek gerekirse takımın yıldız oyuncularına sokuşturmuş.

"Lucas scored an own goal but Gerrard gave away a penalty - and each player will have to analyse a lot of things. The senior players have to take responsibility and use their experience."

Haklı mı? Bence haklı...

Fotoğraf: Reuters

Birinin Vedası, Diğerinin Siftahı

Real Madrid taraftarı Rosenborg ile oynayacakları özel maç öncesinde, kibarca git denilen ve sonrasında Blackburn Rovers ile sözleşme imzalayan Michael Salgado'ya 10 yıl boyunca top koşturduğu Santiago Bernabeu'da bu kez veda ediyor. Salgado'nun vedası, bir başka yıldızın taraftarla buluşmasına denk geldi. Real'in son transferi Xabi Alonso ilk kez taraftarının karşısına çıkıyor.

Fotoğraf: AP

24 Ağustos 2009 Pazartesi

29 Ağustos Manchester United - Arsenal

Şimdiden yazmakta fayda gördüm. Daha belli değil plan program ama bizim kemik tayfanın da şimdiden kendilerini hazırlaması ve sonra 'ya dayı pipim fermuara sıkıştı canım yanıyor, gelmeyeyim ben.' ya da ne bileyim 'dünya'da o kadar aç insan varken, yaptığımız ne kadar doğru sizce?' gibi şeylerle gelmemesi için de erken yazmak faydalı gibi duruyor. Özellikle Sayın Başkaya'nın; 'Şimdi bi' s.çsam, sonra duşa girsem, sonra kurumayı beklesem... Ohooo ooo ben gelmeyeyim' mazeretleri olmasın diye de belirtmek gerek diye düşünüyorum hani.

Bir aksilik olmadığı müddetçe 29 Ağustos günü saatler 19.15'i gösterirken Beyoğlu Irish Center'da muhtemelen ikinci biralarımızı yudumluyorken maç başlıyor olacaktır. Cem zaten kendi blogunda durumdan söz etmiş, ben de ekleme yapayım biraz.

Mevcut kadro ağırlıklı olarak United taraftarlarından oluşmakta. İsmail de gelirse çapkınlıklarından vakit bulup, sayımız daha da artıyor. Gözlerimiz askerden dönüşü itibariyle Sayın Kayraklı'yı da ayarlayacak, gereken daveti yaparız ama iş durumlarını bilemediğinden emin değilim. City sempatizanı Sayın Başkaya, KOP tribününün kalbi Sayın Menteş, gözlükleriyle renk katmasını beklediğimiz Sayın Işık, Kuzey Londra'da kime 'En baba Tottenham taraftarı kim?' diye sorsanız size adını vereceği Sayın Öz ve diğerlerinin o akşam üstü orada olmaları bekleniyor. Misal, bir Sayın Gürçay görsek aramızda hiç fena olmazdı.

Dikkatinizi çekerse hiç Arsenal taraftarı yok aramızda, mümkün mertebede aramızda Arsenal sempatizanlarının da bulunması geyiğe renk katacaktır düşüncesindeyim. Bu sebepten ötürü hani diyorum ki maçı bizimle izlemek istiyorsanız, buyurun gelin ağalar. Ortam güzel, geyik gırla, biralar 5 lira. (Yaz dönemi fiyatı onlar Cem, çok şaşırmamak lazım. Her yerde 5 lira.) Biz de biraz birbirimizden sıkıldık, ortama yeni kanların akmasını istemekteyiz. Babalarımız da çok zengin, 'param olsa gelirdim' gibi bir mazeret söz konusu olmasın.

29 Ağustos, 19.15... Geçen seneye göre kadrolarından çok şey eksilmiş iki takımın mücadelesi. Arsenal şu an kayıplarına alışmış gibi, United orta karar seyrediyor. Bakalım neler göreceğiz. Yanılmıyorsam geçen senenin ilk United - Arsenal maçını da Adapazarında seyretmiştik. Bir iftar organizasyonu söz konusuydu. Sayın Menteş, Sayın Özkısaoğlu, Sayın Akşahin 'Triple' Brothers, Sayın Şeker, Sayın Başkaya, Sayın Ben vardım kadroda. Kayhan Abi askerdeydi o sıralar, telefonla bağlantı kurmuştuk. O karşılaşmayı 2-1 kaybetmiştik yine yanlış hatırlamıyorsam. Bu sefer böyle olmamalı...

Fotoğraflar: Getty - Reuters