30 Nisan 2010 Cuma
Fifa World Cup 2010 (Wavin' Flag by K'naan)
Oymak Başı
Ricky Martin - The Cup Of Life
Beşiktaş-Türk Telekom
29 Nisan 2010 Perşembe
Bu Maç Evde İzlenir OST #12: Sebastien Bassong!
1. Summer Skin By Death Cab For Cutie
2. Zalim By Sıfır Km.
3. Ele Güne Karşı By MFÖ
4. Are You Gonna Be My Girl By JET
5. Dreaming Of You By The Coral
6. Joy Ride By The Killers
7. No Phone By Cake
8. Hang Me Up To Dry By Cold War Kids
9. Today By Smashing Pumpkins
10. Jezebel By Iron & Wine
11. Birdhouse In Your Soul By They Might Be Giants
12. Kuru Kuru By DANdadaDAN
13. Whisky In The Jar By Irish Rovers
14. Yellow Sun By The Raconteurs
15. Nine In The Afternoon By Panic At The Disco
16. You Gotta Be By Des'ree
17. Nutshell By Alice In Chains
18. Equus By Blonde Redhead
19. Fucking In The Bushes By Oasis
20. Arjantin By Yasemin Mori
Nasıl soktum ama lafı?
Ehe!
Kazanan ve Kaybeden
Bojan
27 Nisan 2010 Salı
Squad 6
25 Nisan 2010 Pazar
An Old Story
Penaltıların ikisi de penaltı, ilkinde Evra'nın penaltıyı göstermek için biraz kolpadan yattığını itiraf edebilirim ama hakemin gözünün önde rakibine o şekilde bodoslama girersen "niye penaltı vermedin?" diyemezsin. Assou-Ekotto da zaten itiraz etmedi gördüğüm kadarıyla.
Nani için düşüncelerim ne yaparsa yapsın değişmiyor, belki de ben biraz fazla beklenti içerisindeyimdir. Yine de 80 dakika tam bir kara delik işlevi gören bir oyuncunun sonradan parlaması beni kesmiyor. Bir insan hiç mi istikrar yakalayamaz? Hadi bugünü kurtardı, yarın ne olacak? Daha kaç kere maç kurtarabilecek?
Nani'nin uzaktan vurduğu şutlar için yorumu Ertem Şener'e bırakıyoruz, "Yerden sikim gibi şutlar"...
Rafael'in yediğimiz golde yine pozisyon hatası var, bir adım ileri atayım diyince çizgide topu çıkarma şansından oldu. Zaten top çizgiyi geçtiği gibi VDS'nin "Ne yaptın amına koyayım?" tepkisi vardı. Ama genel itibariyle ben bugün beğendim yine Rafael'i...
Berbatov..?
"Evra dünyanın şu andaki en iyi sol beki" diyenlere kızıyordum, "O kadar da abartmayın" diye ama şimdi düşünüyorum da, haklılar sanırım.
O değil de, maçta Evra da Nani de kustu sahaya, ne yedirdiniz ulan maçtan önce bu heriflere?
Giggs ne kadar övülse, ne kadar onore edilse yetmez. Şu yaşında sol kanat-forvet oynarken bile yorulmadı koşmaktan. Attığı penaltılar ise "Sol ayaklılar penaltı kullanamaz abi..." diyen dünyanın en basmakalıp adamlarına kapak olsun. Yemişim istatistikleri, köşelere köşelere bıraktı adam, daha ne yapsın?
Tottenham'ın en iyi ismi kesinlikle Gareth Bale'di bugün... Modric ve Bentley'den ise daha iyi bir oyun bekliyordum. Hayal kırıklığı oldu...
Tottenham kadro kalitesi düşmüş, hasbelkader ilerleyen, Rio Ferdinand ve Rooney gibi iki bayrak adamı da oynamayan bir United'ı da yenemiyorsa kusura bakmasın, nikaha aldık sayıyorum artık...
23 Nisan 2010 Cuma
United'a Kazık Çaktım!
The 68-year-old has been United manager for over 23 years but last year said he would step down if his health or hunger for the job ever deteriorated.
Inter Milan boss Jose Mourinho and Everton manager David Moyes have been touted as potential successors.
But Ferguson said ahead of United's crucial game against Tottenham: "It is rubbish, there is no truth in it."
Yalnız BBC'nin bahsettiği söylentiler bizim blog menşeili olabilir, şüphelenmedim değil.
Eskilerden Kim Kaldı?
Bir şeyleri haketmiş insanların ölümleri üzüyor insanı. Toprağı bol olsun, Jazz Stop'da bu hafta sonu kesin anarlar. Moğollar gecesi olur, kovalamak lazım.
Sola Scriptura!
Hazır Zeitgeist demişken ucundan dokundurayım, sessiz sedasız çok geniş bir kitle oluşturdular ve oluşturulan bu kitle yine aynı şekilde sessiz sedasız büyümeye devam ediyor. Facebook grupları takip edilebilir, ilginç paylaşımları oluyor, hoşunuza giderse terazilerine tıklayıp rep verebilirsiniz. Türkiye - Global
Bir de şöyle bir grup var ki grubun adı ve sağa sola verdikleri reklamlara ben çok gülmüş ve hakkında da Gençsubaylar'da bir yazı yazmıştım. Grubun adı There Is Probably No God, alt metni ise Now Stop Worrying and Enjoy Your Life...
En son bir hafta/on günlük bir süre öncesinde İngiliz yazar Richard Dawkins'in Papa'ya karşı açtığı dava yabancı basınlarda yer alıyordu... Richard Dawkins ve bir diğer İngiliz kökenli Amerikan yazar arkadaşı Christopher Hitchens.
Haberi ben yabancı bir kaynakta görmüştüm ama NTV'de de yer almış o yüzden uzun uzun anlatmama gerek kalmadı, NTV çevirmiş, haberi yapmış oradan okuyabileybıl vaziyete getirmiş. "Bir dini lidere, hem de ağır bir suçlama ile dava açacaksın, göt ister." diye düşünmüştüm o zaman, belki şimdi siz de öyle düşünmüşsünüzdür. Düşündünüz mü? Doğruyu söyleyin!
Bu haberi de yabancı bir kaynakta buldum ama Euronews Türkiye bunu haberlerinin arasına taşımış. Yalnız bir nokta var, onu belirteyim de ona göre okursunuz. Bilen biliyordur gerçi ama haberde önce şöyle;
John Doe adlı mağdurun avukatı tazminat değil, Vatikan tarafından saklı tutulan dokümanların açığa çıkmasını istiyor.
yer alan ve daha sonrasında da aynı hatayı takip eden yerlerde John Doe, Amerika'da kimliği tespit edilemeyen (genelde ölüm vakalarında) kişilere verilen ad. Bayanlar için Jane Doe kullanılıyor. Fakat, bu tür davalarda da davacıyı korumak için, "adını vermek istemeyen seyirci" anlamında da kullanılmakta. Mr. & Mrs. Brown gibi bunlar, Jane ve John Doe...
Papa'ya yapılan bu iki suçlama da ağır, özellikle ateist elemanlar işin her türlü olurunu araştırmışlar ve çıkar yolunu da bulmuşlar. Söz konusu da İngiltere ve oradaki adalet sistemi olunca (gerçi bu tür durumlarda ne kadar adil kalabileceklerini de göreceğiz) insan neler göreceğini ciddi ciddi merak ediyor. Ha adam tam ateistlerle uğraşayım derken bir de bu çıktı mesela başına... Yakında Almanya merkezli bahis skandalı ve Deniz Feneri davalarının ucunun da Papa'ya dokunacağını düşünmedim desem yalan olur.
Fakat, bu salt hümanist bir kaygıdan ötürü açılmış gibi değil bana göre... (Taciz vakası ayrı bir konu, ondan bahsetmiyorum) Biraz daha ağır, ateistlerin Hristiyanlığa oklarını çevirmesi gibi görünüyor. Benim görüşüm tabi bu, öyle olmayabilir de fakat Zeitgeist'in amatör belgesellerinden o uzun belgesellerine kadar varan, Michael Moore'un da ince ince dokundurduğu "halkı uyuşturma sanatı olarak dinler" konusundan sonra son olarak bunun gelmesi bana göre bir tesadüf değil. Kaybedecekleri bir şey de yok ortada, Papa'nın dokunulmazlığı şayet önplana çıkarsa ona göre tavır alıp ona göre fikirlerini deklare edeceklerdir, "bakın bakın, gördünüz mü neler oldu?" şeklinde, şayet asıl istedikleri olan Papa'nın yargılanması, bir şekilde ceza alması gerçekleşirse o zaman göreceğiz neler olacak.
Fotoğraflar: AP, PA
Nöbetçi Golcü
Bir United taraftarı olarak buna gereğinden fazla doğal bakıyorum zira bu takım Teddy Sheringham'ı da, Ole'yi de gördü. Yeni nesilden de bir Macheda bu role soyunacak gibi duruyor ama hadi bakalım...
Real Madrid'te de bir Higuain örneği var gerçi son zamanlarda göze çarpan.
Varsa dahası aklına gelen, beri gelsin...
Çetruuulet Çet Çet Ruuulet Çetrulet!
Bir tanesi anlatıyor geçen, küfürleri sansürlemeden geçeceğim kusura bakmayın şimdiden.
"Geçen girdik X'le maksat geyik olsun diye, her tür insan çıkıyor karşına. Türklerin Türk olduğunu direk anlıyorsun zaten de yabancılar da bir acayip, yalnız değilmişiz bu gezegende. Ama biz millete nah yapıp, el kol çekip gülüp eğlenmeye girdik zaten. Bazı hatunlar vardı, iki parmağın arasına dil falan sokuyorlar, çok komik. Hepsini geçtim de oğlum biz bu kadar siki taşşağı bir arada görmedik. Millet masturbasyon yapıyor lan kamera karşısında!"
Aslına bakarsan MIrc vakasının bir benzeri, Facebook'un yandan yemişi, ICQ'nun kankası, tüketim toplumu, endüstriyel futbol hatta!
Fakat bana kalırsa asıl olay kamera. Kamerayı gören insan sapıtma eğilimine giriyor, benim de çokça yapmışlığım vardır böyle eleştirdiğime bakma. Kamera karşısında neler yapmadım ki! (Her şeyi değil tabi...)
O kamera denen alet, çok acayip bir alet. Şeytan icadı, almış götürmüş, satamadan getirmiş şimdi bizi sikiyor. Ayık olun, globalizasyon bu işte!
Liverpool Iııh Iııh
Forlan'ın golü dünyanın en gerizekalı gollerinden biri olabilir fakat pozisyon içerisinde bir çok tesadüfü barındırıyor, gol olmayabilirdi de.
Liverpool bir türlü tam kadro çıkamadı bu sene hiçbir maçına. Cem'in de yazısında değindiği çok güzel bir nokta var aslında Liverpool'a dair; "...sağ beki 17 milyon değerinde olup forveti sakatlanınca David N'Gog'a kalan Liverpool nedir?" acı bir tablo. N'Gog'un iyi ya da kötü futbolcu olması da değil olay, Torres'in yokluğunda ondan umulan katkıyı da verememiş olması, nihayetinde kimse Torres gibi oynamasını beklememiştir. Kulübün satışa çıkışı, iyi birinin eline geçtiği takdirde, Liverpool adına bir ivme olabilir ve eski günlerine geri dönebilirler. Bir kaç iyi transferle de en azından bu tür durumlara karşı alternatif sahibi olabilirler. (İyi birinin eline geçtiği takdirde ne demekse artık... İnsanlık için kullansınlar Liverpool'u!)
Az çekmediler sakatlıklardan ve belirli aralıklarla bir Gerrard'ı bir Torres'i kaybettiler, en son ikisini birden kaybettikleri nokta da Mortal Kombat diliyle söyleyecek olursak Fatality oldu. Tam, "Tamam, döndüler. Belki tamamen değil ama biraz da olsa götü toparlar Liverpool..." dediğimiz anda da Torres'in sezonu kapattığı haberi bizim Gürkan'ın olduğu yerde çömüp ağlarını ören kadere isyanına sebep oldu. Bütün yük de kaptanın omuzlarına bindi. Pek sesini çıkartmıyor ama içten içe kavrulduğu televizyonlara, gazeteler yansıyan görüntülerinde kolayca görülebiliyor. (Bu fotoğraftan görülmüyor tabi, bundan başka bir şey görülüyor sanırım. Tam Berk fotoğrafı yalnız, alsın koysun. Dayı naber? Dayı Leite!)
Atletico ve Liverpool bu sene benzer performanslar sergiliyorlar aslında, ligde kötü ama Avrupa'da yoluna devam eden bir çizgide oldular, birbirleriyle eşleşene kadar. Sanırım hakikaten tecrübe benim düşündüğümden daha fazla etkiye sahip.
İkinci maça dair düşüncem ise şu, biraz fazla abartı olacak ama, Liverpool'un hızlı bir şekilde 2-0 öne geçeceği, Benitez'in bunu yeterli görüp üstüne yatmaya çalışacağı, bu sebepten maçın boktan geçeceği fakat Atletico'nun araya dereye yine bir gol sıkıştırıp turu atlayacağı yönünde.
Bu arada, Reyes'i de eskisi gibi yetenek parıltıları saçarken görmek güzel oldu, fazla uzun sürmez gerçi bu hali tavrı...
Forlan: Reuters
Gerrard: Reuters
Carragher - Gerrard: AP
22 Nisan 2010 Perşembe
Visitors by Referrals
Kullanılan kelimelerin bir anlam ifade etmiyor oluşu bir yana, sevişirken aynı anda maç izlemek hatta bira içmek çok zevklidir, eğer kastettiğin oysa. Bir kere nail oldum o şerefe, bir daha olur muyum bilmem, tıpkı bunu niye yazdığımı bilmiyor olmam gibi. Aslında biliyorum, blogu takip eden olası bağyan şahıslara, "Hey, I'm fuckin' cool. Nağbeer şeker, ben Berç bu arada..." mesajı vermek istediğimden yazdım. Neyse...
Sanırsam bundan sonra blog içerisinde kullandığımız kelimlere dikkat etmemiz gerekecek!
Ya da gerekmeyecek, çok komik oğlum! Acayip acayip tipler geliyor lan, neler neler ararken uğrayanlar var aklın durur!
Meme
Popo
Sexs
Makat
NBA TV için yeni umut: Tivibu
1) Kablo TV almak. Kablo TV ucuz ama hizmet alanları belirli. Şehir merkezlerinde olup izleyemeyen var. Evine Kablo TV bağlatmak istediğinde ise, karşına sanki HBO bağlatıyormuş gibi şartlar sunuyorlar. Yok apartmanın yüzde kaçının imzası, yok bağlantı masrafı vs. Yani ulaşması zor.
2) NBA TV'li Digiturk pakedi almak. Buna ulaşmak tabi daha kolay ama fiyatlara baktığımızda durum öyle değil. NBA TV'nin dahil olduğu en düşük paket olan Sinema Paketi'nin 12 ay taahhütlü aylık fiyatı 47.90 TL. Ki Digiturk alıyorsun, bunun içine Lig TV'si filan da girince "Adamın götünden kan alırlar Kamil, kan"
D-Smart filan zaten hak getire. Aldığıma pişman durumdayım. Gerçi Inter-Barcelona filan havamı atıyorum ama orada da basketbola yönelik bir kanal yok. ESPN America var, NBA yok.
Ben de bu noktada yeni bir öneri sunmak istiyorum. TTNet'in "bilgisayarda televizyon izleme servisi" Tivibu.
Şimdi "TTNet'e kafam girsin" diyebilirsiniz, hak veriyorum. Ben de TTNet'in çoğu sorunundan muzdaribim. Ama Tivibu beklentilerimin üzerinde çıktı kesinlikle.
Tivibu'da en güzel olay, görüntü kalitesi. 8 mb bağlantıyla, abartmıyorum, televizyondaki kadar net görüntü alıyorum. Ayrıca, Türkiye'deki bütün ciddi kanallar mevcut. Bunun yanında Eurosport ve Eurosport 2 var. (D-Smart'ta Eurosport 2 yok) National Geographic, National Geographic Adventure, El-Cezire, CNN Int, RTL, TV5 ve en önemlisi SAT-1 var ki, Türkiye'de geniş ekran Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi izlemenin en rahat yolu bu bence.
TV kanalları dışında film arşivi de gayet güzel. Son dönem Türk filmlerinin birçoğu mevcut, ayrıca çok fazla sayıda kısa film de var, benim açımdan gayet güzel. Yabancı filmler içinde de tırto filmler yok, hepsi bi şekilde az çok ismi duyulmuş filmler. Filmlerde donma filan yok, ileri-geri sarma mevcut.
Bir diğer güzellik de, dizilerin tekrarlarının eklenmesi. Geniş Aile'yi filan burdan takip ediyorum sürekli.
Bu kadar yağlamadan sonra sadede gelelim.
NBA TV'nin kitlelere açılmasının önündeki en büyük engel neydi? Mutlaka paralı bir platform olması. Bence Tivibu, bu "paralı platform" zorunluluğunu karşılayabilecek bir sistem. Çünkü paralı. Sadece TV kanallarını alırsan aylık 1 TL, filmler filan hepsini alırsan aylık 4 TL. "Kirala-İzle" denen bir olay var, orada da bazı filmleri 1-2-3-4 TL karşılığında kiralıyor ve 48 saat süresince seyretme hakkına sahip oluyorsun. Bütün bu ücretler hep internet faturasına ekleniyor.
Dolayısıyla Tivibu, NBA TV'nin bulunması için uygun bir platform olmuş oluyor. Belki parası biraz "ucuz" bulunursa, Kablo TV seviyesinde fiyatlarla (o da 8 lira oluyor galiba) bir NBA TV pakedi kurulabilir.
Bu sistem de Doğuş Yayın Grubu için yabancı bir sistem değil. Daha önce çıkarttıkları ama bir türlü doğrultamadıkları Sipru adlı web-tv bazlı sistemde, çoğu insanın hatırlayacağı gibi, NBA TV de mevcuttu.
Ben Tivibu-NBA TV birlikteliğinin olası olduğunu düşünüyorum. Çünkü Doğuş Yayın Grubu, gerçekten NBA TV'yi insanlarla buluşturmak istiyorsa, uydudaki şifre sıkıntısını da göz önüne alırsak, Tivibu tarzı platformlar en rahat yol gibi gözüküyor. Türkiye'de NBA takip eden insanların çoğunun evinde bilgisayar vardır ve bu bilgisayarların da çoğunluğu büyük ihtimalle TTNet üzerinden internet alıyordur. Dolayısıyla, NBA TV olanağı sunulduğu anda, Tivibu'ya olan talep artacaktır. Bir çeşit win-win durumu var ortada.
Saat gecenin 4'ü olduğu için, henüz Doğuş Yayın Grubu'na veya TTNet'e mail atma durumum olmadı, ama bu düşüncelerimi onlarla da paylaşma niyetindeyim. Açıkçası, böyle bir olanağın olasılığı hakkında okuyucuların ne düşündüğünü de merak etmekteyim.