13 Mayıs 2010 Perşembe

30407

Sigaranı yakıp günün erken saatinde sırf arkadaşların istediği için gittiğin ikinci sınıf bir bardan adımını dışarıya attığında gözüne verdiği ıstıraptan başka bir boka yaramadığını düşündüğün güneşin altında yürürken, istemsiz olarak belli bir oranda kaybettiğin görme yetinin sebep olduğu üzere yolda başka bir ayyaşa çarpıp, pardon kadar basit bir kelimeyi söyleyip söyleyemeyeceğinin muhakemesini yapmaya başlıyorsun kendi kendine.

Sen bu muhakemeyi yaparken adam yanındaki arkadaşıyla arkasına dönmüş, "Dalsak mı orospu çocuğuna!" diye aklından geçirmektedir muhtemelen ve sen "Siktir et..." deyip geçiştirebilmede karar kılmış ve on - on beş adım kadar ilerlemişsindir bile çoktan. Alkolün verdiği savunmasızlık ve zayıflık hissiyatıyla şimdi, hemen o an, arkandan kafana doğru inebilecek bir yumruğun ve sırtına doğru yapışan bilmem ne marka ayakkabının seni ne kadar incitebileceğinin muhakemesini yapmaya devam edersin, ta ki gideceğin yere gidene kadar.

Kendini attığın herhangi bir yerde gecenin bir vakti uyanıp, "Ulan yine şaşırdık günleri!" diye yakınacağın anlara müteakip yastığındaki salya kalıntılarını, midenden yutağına, ve hatta biraz da zorlarsan, dilinin ucuna kadar gelip de içini yakan o pis sıvıya lanetler düzersin. Ağzındaki çamur tadı ara sıra yaptığın bu kaçamaklara bilmem kaçıncı kez tövbeler etmene sebebiyet verecektir lakin bilmem kaçıncı kez o yemini bozacağının farkında olmayacaksın.

Gecenin bir yarısı kahvaltı niyetine ne yiyeceğin değil, şimdi bir daha nasıl uyuyacağın ve ertesi gün eve nasıl döneceğin kafanı kurcalar. "Siktir et..." deyip geçiştir ve tekrar uykuya dalmak için taklalar atacağın kadim dost evi yatağın olan koltuğuna geri döner ve kafana kadar çekersin yorganı, pis nefesini sonuna kadar hissedeceğin tek yere. Pis herif! Pis!

Sabaha karşı kafanı sikercesine çalan telefonda yazan adı bulanık bulanık gördüğünde sana, "Hay amına koyayım..." dedirtecek tek şey yakın olduğun arkadaşlarından birine vermiş olduğun sözü idrak edebilmiş olmandır ki bu sana geçici olarak ayılma ve "Siktir et..." diyebilme şansını tanır. O dostunu kırabileceğinin, sözünden dönen bir gerizekalı olman pahasına bangır bangır çalan telefonun sessiz tuşuna basarsın. Cevapsıza düştüğü anda, komple sessize alırsın, hem telefonu hem kendini...

Gözünü tekrar açtığın vakit yavaş yavaş uzaklaştırmaya adarsın kendini insanlardan, muhabbet etmeye korkar olursun. Önceden yapmaktan zevk aldığın her şeyden kaçar, zevk almaz olur ve üşenmeye başlarsın. Sonra senin hâl ve tavırlarına cevaben senden uzaklaşmaya başlayan insanları farkettiğinde "Siktir et..." dersin ama bir yanından da içten içe merak eder, ne yaptım ki?

"Siktir et!" dersin, seninkisi derdini anlatacak kadar yaşamaktı, onlar anlayacak kadar yaşamadı ve zaten suç sende hiç olmadı...

Hiç yorum yok: