2 Mart 2010 Salı

Amaçsız Öykü: Elli Lirayla Kendim Dahil Dokuz Kişiyi Nasıl Öldürdüm?

Yapı Kredi'nin önüne gelince durakladım birden. Vapurun kalkmasına 1 dakika filan kalmıştı, lakin karşıya parasız geçmeyi göze alamadım o noktada. ATM kuyruğuna durdum, fakat kuyruk azalmak bi yana, arkama eklenen yeni yarışmacılarla daha da kalabalıklaşıyordu.

Vapuru kaçırdım lan!

Vapurun o acı dolu bağırışı geldi. Ilık bir bahar akşamında vapura binememenin verdiği sinirle, sağda boşalan ATM'lerden birine sıra mıra dinlemeden daldım. Kulağımda müzik olduğu için, bana söylenenleri duymuyordum, zaten o anda bana söylenenleri duymak önceliklerimden biri değildi.

Bozuk vermedi şerefsiz ATM!

Elimde eşek kadar bir 50 TL ile ATM'den uzaklaştım. Sonraki vapuru beklemektense, bir otobüse atlayıp metrobüse binmek daha avantajlı geldi bir an gözüme. Tam o anda, daha önce gözüme avantajlı gelen şeyleri hatırladım. Hiç sakalım olmadığı halde bir traş makinasını ve hiç limonum olmadığı halde bir limon sıkacağını, gözüme avantajlı geldiği için satın almıştım daha önce. Herşeye rağmen otobüse bindim.

Bu parayı bozdurmak lazım yahu!

Her zamanki gibi, tam benim akbil bastığım anda metrobüs yolcu almış ve içerisi dolmuştu. Hiç bozuntuya vermeden en arka kapının karşısında beklemeye başladım. Yeni gelen metrobüs kapılarını açar açmaz hemen atladım. En arkada olan, balkon kısmındaki sıra gecesi koltuklarından birine oturdum. Yanıma oturan liseli gençlerle şarkılı türkülü bir yolculuktan sonra Edirnekapı'da indim.



Hay anasını tramvay gidiyo!


Günlük şansımın doğrultusunda, Edirnekapı metrobüs durağından yeryüzüne adım attığım son basamakta, Topkapı-Habipler tramvayının çoktan durağa gelmiş, kapıları kapatmış gitmekte olduğunu farkettim. Birden hızlanan adımlarım, bozuntuya vermeden yavaşladı. Tramvay durağını pas geçerek karşıya geçtim ve Topkapı-G.O.Paşa minibüsüne bindim. Fakat şoför kalkmak için benim binmemi beklermiş gibi, içeri adım atmaz minibüsü hareket ettirdi.

Tüh lan bozuk yok!


Zar zor cüzdanı çıkardım, bozuk vardır umuduyla cüzdanı karıştırdım. Lakin bulduğum tek bozukluk, yıllar önce dedemin koyduğu 25 bin liraydı. İster istemez, gönüllü gönülsüz, fiti fiti 50 lirayı uzatmak zorunda kaldım. Şoför 50 lirayı aldı, bozuk olup olmadığını sordu. Ben de kibarca bozuk olsa elbet vereceğimi söyledim. "Hmmpf" diye bir ses çıkardı, parayı evirip çevirip incelemeye başladı. Bu sırada minibüste oturmakta olan dördü liseli yedi kişi bize bakıyordu.

ATM'den alınan para sahte mi olur la?

Şoför, paranın kabartma olan kısımlarını okşamaya başladı. Cama dayayıp Atatürk filigranını görmeye çalışıyordu.Bu sırada minibüs hala gitmekteydi. Tam Topçular durağını geçiyorduk ki, şoför eliyle oynadığı 50 lirayı bacakları arasına düşürdü. Bu sırada minibüs hala gitmekteydi.

Lan!

Bacaklarının arasına düşen parayı almak için kafasını bacaklarının arasına sokan şoför, kafasını direksiyonla bacakları arasına sıkıştırdı. Kafasını kurtarmaya çalışırken, minibüs önce sola baktı, sonra sağa baktı, sonra bir daha sola baktı. Sonra çattı pattı yan yattı. Yan yatınca doğal olarak taklaya geldi. Önce Topçular durağı bariyerine çarptık, sonra kaldırım korkuluklarına çarptık, sonra bir daha Topçular durağı bariyerine çarptık. Minibüs hızla tramvay tüneline girip, karşıdan gelen tramvayla çarpışmak üzereyken aklımda tek bişey vardı:

50 lirayı da bozduramadık ha!


Not: Kazancı Bedih'i saygıyla anıyorum...

2 yorum:

Sir Douglas McGiven dedi ki...

hahahaahah allah belanı vermesin şaban...

Sheed dedi ki...

oha yeraltı hikayesi.. devamı gelsin..