28 Şubat 2011 Pazartesi

Ajax, Naziler, Giovanni Rosso...


Ajax, Hollandalılar ve Savaş- II.Dünya Savaşı'nda Avrupa'da Futbol (Ajax, The Dutch, The War: Football in Europe During the Second World War) arka kapağına bakıp, ilk bölümlerini okuyunca Simon Kuper herhalde ünlü olduktan sonra kendi toplumu için bir şeyler yapma amacıyla ama içerik olarak da çok da ilgi çekici olmayan bir kitap yazmaya kalkmış düşüncesindeydim. Ama daha sonraki aşamada kitap Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'in (Football Against Enemy) devamı havasına büründü gözümde.


Hollandalılar'ın savaş sırasındaki yaklaşımlarına eleştiriler eserin temelini oluştursa da pek çok ilgi çekici anekdot ve hikayeyi barındırıyor içinde. Benim gibi özellikle spor başta hayatının her alanda ufak detaylara, anekdotlara çok takılıp onların üzerine düşünmeyi seven biriyseniz oldukça ilgi çekici. Zaten ilerleyen bölümler iyiden iyiye Kuper'i ünlü yapan kitabın bir devamı gibi adeta. Oscar Heisserer gibi adamlarla yapılan sohbetler ve ortaya çıkan pek çok hikaye oldukça değerli. Gene, futbolun hayatla ilişkisinin ve gücünün savaş dönemi üzerinden aktarımı bugün bile ampul kafalar nasıl %47 oy alıyoru anlayamayan halktan uzak insanlara bile Maslow'un ihtiyaç hiyerarşisi gibi durumu aktarabilecek güzel ayrıntılar sunuyor. Hiçbir şey için olmasa dahi içerikten öte yapım aşamasında verdiği emeğin hakettiği saygı dahi yeterli okumak için ki Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'in kanımca hala en etkileyici unsuru, onun oluşumu sürecinde verilen emek, çekilen zorluklardır. Zaman zaman fena saçmalasa da Simon Kuper, bir kez daha benim yüksek beklentilerimi aşıyor kısaca.

Aslında kitabı alalı çok uzun süre olmuştu ama kısmet geçen haftayaymış okumak. Daha kapsamlı bir şekilde içindeki güzel anekdotları paylaşmak gibi bir niyetim vardı ama hem bu postun yazımını daha fazla sündürmemek hem de o keyfi okuma niyetinde olanlara aktarmak için işin o tarafına girmeyeceğim. Kitabın yazarı kadar ilgimi çeken unsurlarından birisi olan Hollanda'nın hem ülke hem de futbol kültürü ile ilgili çok güzel şeyler var. Okudukça, Hollanda'da geçirdiğim bir haftanın neredeyse tamamını toplantılarla (kalanını da bira tüketerek tabi ki) ve bu renkli ülkenin en sönük yerlerinden olan Eindhoven'da geçirdiğime tekrar üzüldüm; her ne kadar bana sabah akşam tatlı dışında pek bir şey yedirmeseler ve Venlo sınırındaki memurun beni haybeye bekleterek trenimi kaçırtmasına sinir olsam da.


Mesih sarı fare Cruyff'un Ajax'a gelişi ile bir futbol devinin nasıl ortaya çıktığı, Hollanda'daki futbol rekabeti, Ajax-Yahudi ilişkisi hatta Maradona'nın gençken nasıl Rotterdam kapılarından döndüğü ve tarihin akışının nasıl değiştiğine dair pek çok hikaye okunası... Benim en çok ilgimi çekenlerden biri zamanında Futbol Mundial'de İtalyan isimli bir Hırvat'ın İsrail'de ne işi var girişi ile aktarılan Giovanni Rosso'nun Maccabi Haifa'sının Ajax ile 99'daki eşleşmesinden söz edilmesiydi. Daha önceden de konu hakkında bir şeyler okumuş olsam da daha fazla detaya sahip olmak güzeldi. O programdan birkaç hafta sonra Rosso, Dolmabahçe'de kabus gibi geçen maçta gol atmış, uzatmalardaki Ahmet Dursun'un golü rövaşta gol çıkmayınca yetmemiş ve Maccabi Haifa tur atlamıştı. İsraillilerin milli takımlarından bile belki daha fazla değer verdiği Ajax taraftarlarınca alkışlanmaları dışında İstanbul'da aynı şekilde alkışlanmalarının aktarılması Beşiktaş'ın ismini gördüğümde beni gülümsetti. Valencia'da ise gamalı haç ile karşılaşmışlar bu arada.


Klişelerin ve şehir efsanelerinin sadece bize ait olmadığını ise gerçeğin aksine Hollandalıları saf iyi (kitaptaki tabiri ile goed) görüp onların kötü (foet) olacağına inanmayan İsraillileri harika bir şekilde anlatan şu alıntı ile bitireyim(s.254).

"Belki Anghel bana neden İsraillilerin Hollandalıların savaşta iyi davrandığını açıklayabilir. Anghel moronmuşum gibi yüzüme bakıyor. Hollandalılar savaşta iyiydi de ondan diyor. Evet, Alman işgalinin başlangıcında Yahudileri ihmal etmişler, ama sonra değişmişler. Okulda böyle öğrenmiş.

'Ne zaman değişmişler?' diye soruyorum.
Anghel tam olarak bilmiyor.
'Şubat Grevi mi?' diye dürtüyorum.

Yalnızca Hollandalıların iyi olduğunu biliyor. Anghel, İsraillilerin öbür ülkelerden pek fazla birşey beklemediğini anlamam gerektiğini söylüyor. Avrupa'nın büyük bölümü Soykırım'ı bütün gücüyle destekledi. Kısa süre önce gittiği Kosova'da, bir Arnavut SS birimi Almanlarla birlikte evden eve gezerek Yahudi ailelerini gösteriyormuş. Yahudileri toplarken Almanlara Hollandalıların da yardım ettiğini söylüyorum. Sözlerimin etkisi olmuyor.

İsrailliler bir açıdan haklılar: Hollandalılar savaşta iyi idi. Ama II.Dünya Savaşı'nda değil, 1973'teki savaşta. Araplar Yom Kippur'da İsrail'i işgal ettiği ve ülke ölüm-kalım savaşı verdiği zaman yalnıca ABD ve Hollanda koşulsuz destek verdi. Araplar petrol boykotuyla öç aldılar, Hollanda'da 'otomobilsiz Pazar' yaşandı. Hollanda başbakanı işe bisikletle giderken kameraya alındı. Bu, Hollanda başbakanlarının zaten genellikle işe bisikletle gittiğini bilmeyen İsrailliler üzerinde büyük etki yarattı."

Bir de keşke alttaki İngilizce yayında kullanılan kapak kullanılsaymış burada da. Bayıldım.

Hiç yorum yok: