3 Ocak 2011 Pazartesi

Saras'lı Fenerbahçe ve Barcelona Yolu

Yeni milenyumda Avrupa basketbolunda Bodiroga ile Papaloukas arasındaki döneme hükmeden adamdır Jasikevicius herşeyden önce. Ama benim açımdan bundan çok daha önemlisi Zalgiris dışında son dönemlerde devrimsel işler yapan takımların sembolüdür, lideridir. 2003-2005 arası olan iki yıllık dönemi Dünya üzerinde kıskanmayacak herhangi bir atlet yoktur belki de. Kısaca göz atacak olursak;

- Mayıs 2003, Bodiroga ve Fucka ile birlikte Barcelona'yı sonunda ilk Avrupa şampiyonluğuna taşır, ön plandaki adam belki Bodiroga'dır ama onun rolü çok kritiktir. Önemi zaten onun Tel-Aviv'e uçmasıyla anlaşılır, ertesi sezon Barça için hiç de hoş geçmemiştir.

- Eylül 2003, Yeşiller Atina öncesi, yıllar önce Atina'da çalınan altınlarını alırken herkesi mest eder. Sarışın çocuk, sahada neyin nasıl olmasını istemişse öyle yapmıştır, Larry Bird'ü bile kendine hayran bırakmış, Indianapolis biletini iki yıl önceden orada ayırtmıştır.

- Mayıs 2004, Maccabi düşe kalka, ipten dönerek geldiği sezonu unutulmaz hale getirirken bir daha hayatım boyunca görebileceğimi zannetmediğim bir final performansı ile şampiyon olmuştur, Saras bugün futbolda Barcelona'nın yaptığını yapan arıların lideridir, Zalgiris ve Litvanya'nın başlattığı devrimsel basketbol anlayışının daha da mükemmelleşmesini sağlayan adamdır.

- Ağustos 2004, Litvanya'nın o ana dek hep bronz aldığı olimpiyatlarda bu sefer bir sıra geriye düşmesi dahi onların Atina'daki en iyi takım olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Ertesi yıl Avrupa şampiyonu olan Yunanistan'a deplasmanda üç çeyrekte 40 sayı fark atabilecek kadar eşsiz bir takımın madalyasız dönmesi biraz iç burkucu olsa da Saras'ın en azından Dream Team'le Sydney'den olan hesabını muazzam bir son çeyrek skor performansı ile kesmesi yegane tesellidir.



- Mayıs 2005, en son Jugoplastika tarafından başarılan üst üste Euroleague şampiyonluğu ile Litvanya'dan sonra İsrail'de de tanrılaşır. Sevenleri için acı verici ifadesinin abartılı olmayacağı NBA ve sonrası periyota yelken açar. Dünya güzeli kızlarını Saras'a verirken İsrailli'lerin kendi toplumları dışında birine gelin göndermeye daha az tepki verdikleri pek azdır muhtemelen.


Sarunas Jasikevicius'un sizinle olması demek, sizin için hiç birşeyin imkansız olmaması demektir. Özellikle bu sezon Euroleague karma karışık ve yıllardır zirvedeki aktörleri çok önceden belli, iyice kutuplaşmış yapının bu sezon için yıkılması sürpriz olmayacak gibi görünüyor. Bu noktada Fenerbahçe için de kan kokusu almış köpek balığı demek yanlış olmaz. Birkaç sezon önceki Maccabi'nin bile ötesinde etkileyici bir basketbolla şampiyon olan ve ev sahibi olduğu Final-Four öncesi ağır favori olarak sezona giren Barcelona diğerlerine kıyasla daha hafif siklet bir grupta sadece turnuvanın en zayıf takımları kategorisindekileri geçebildi. Ondan da öte Rubio ve Coach Pascual hakkındaki soru işaretleri uzun süredir mevcudiyetini koruyor. Düzen basketbolunu mükemmel uygulayarak sonuca ulaşmış bir takımın zıt bir yapının sembolü Alan Anderson'ı biraz da panik içinde transfer etmesi ise Katalanlar için hiç de hayra alamet değil açıkçası. Yine, 8 sezondur aralıksız Final-Four yapan CSKA'nın Top 16 bile göremeden nakavt olduğu, ACB finali sonrası çok şey beklenen Caja Laboral'in beklentileri karşılamaktan uzak olduğu ve gruplarında lider olmalarına rağmen Atina'nın düşman kardeşlerinin de pek tatmin etmediği bir ortamda, bu sezon biraz da şansın yanında olması ile pek çok takım için Barcelona yolu ve kupa son zamanlarda olduğu kadar uzak görünmüyor.

Durum böyleyken Fenerbahçe için de Saras öncesi play-offların bile kolay bir ihtimal olmadığı ortamda artık herşeyin olası olduğunu söylemek mümkün. Sarı kanaryalara gelen yılbaşı hediyesine kadar olan süreç için, belki taraftar yapısı belki de medyanın başka hiçbir takıma vermediği kadar gaz vermesinin getirisi sonucunda Fenerbahçe'ye karşı olan yaklaşımın biraz abartılı, beklentilerin de gerçek dışı olduğu düşüncesi hakimdi bende ki kısmen hala da öyle. Geçtiğimiz sezon grup sonuncusu olan bir takımdan feci durumdaki Barcelona'ya karşı alınan bir galibiyetten sonra çok şey beklemek bir yana, Euroleague'in son gününde sahnede olan takımlarla kıyaslayınca bile pek çok defekti ortaya çıkan bir takım için Jasikevicius'un gelişinin de her şey için ilaç olmasını beklememek lazım.

Ukic'in performansı, özellikle de skora katkısı nedeniyle çok beğeniliyor ki bunu oldukça tuhaf karşılıyorum ben. Birkaç sezon önceki o heyecan verici çocuk kanımca Avrupa'da büyük bir yıldız olabileceğine dair beklentileri karşılayamadı üstelik de geleceği için en önemli konu gibi görünen, en büyük eksikliği şutunu önemli ölçüde geliştirmesine rağmen. Herşeyden önce bir oyun kurucu olarak karar verme becerisi zayıf bir guard Ukic. Takım arkadaşlarını devreye sokmada oldukça yetersiz ve şutunun girmediği günlerde de çok zorlayan, takımın hücumdaki akışkanlığına ciddi zarar verebilen biri. 3-4 metre mesafeden sürekli bombeli atışlar deneyen ama Navarro olmayan birinin takımı ciddi ölçüde kısıtlayacağı aşikar. Bir başka büyük sıkıntı da ofansif açıdan takımın toplam potansiyelinin üst seviye için yetersizliği. Eğer karşı pota altında sayı üretme açısından en verimli adamınız Oğuz Savaş'sa sertliğin çok daha yukarılara çıkacağı üst turlarda işiniz hayli zordur. Keza, çok da uzak olmayan bir geçmişte kadronuzun zayıf halkası, istenmeyen adamı haline gelmiş, en iyi gününde bile hücumda güvenilir olmayan Vidmar'ın sakatlığı ile üzerine inşa ettiğiniz felsefe ciddi hasar görebiliyorsa, Siena deplasmanındaki görüntü bu anlamda sadece Ukic'sizliğe bağlanamayacak kadar endişe vericidir. Görece ufak şeyleri bir yana bırakırsak, en önemli handikap yukarıya taşıyacak beceri ve tecrübeye sahip coach ve oyunculara sahip olunup olunmadığına dair soru işaretleridir.


Öncelikle coach Spahija birkaç yıldır önemli bir potansiyel olsa da bu seviyenin ağır abileri için kalifiye olduğunu henüz ispatlamış değil. 2003 ve 2005'te potansiyeline oranla en sinir bozucu hayal kırıklıklarının takımı Hırvatistan'ın genç kadrolaruna ümit vaat eden bir basketbol oynatmış, herhangi bir FIBA organizasyonunda bulunmaya tövbe edecek kadar büyük bir hakem katliamına kurban gitmemiş olsa belki de büyük bir başarıya da imza atmış olacaktı. Milli takım performansı ona Maccabi ve TAU kapılarını açarken yine onun hep potansiyeline yatırım yapıldı. İkisinin de son yıllardaki en iyi kadrolarını devralmamasına rağmen belli bir standardı tutturdu ama onunla devam edilmedi. Özellikle TAU ile Final Four oynamış ve şampiyon CSKA'ya ecel terleri döktürmüş olmasına rağmen (her ne kadar kulüp için büyük önem arz eden Ivanovic için tekrar fırsat doğmasının etkisiyle olsa da) tercih edilmemesi önemli bir nokta.

Bir adım öteye geçerek düşününce coach'un karakteri öne çıkıyor. Sınırlı takımlara iyi savunma yaptırarak verim alması onun tanımlayıcı özelliği. Elit kadroları ve yüksek egoları yönetmek, kritik bölümlerde oyuna müdahele edebilmek ve kazanan stratejiler belirlemek, belli bir düzeyin üzerinde hücum efektifliğini sağlamak gibi zirve yolunda ayırt edici unsurlar Spahija'nın henüz kendini kanıtladığı alanlar değil. Çıkış arayan, başarıya aç ve fazla ego sorunu bulunmayan (eh, Mirsad da yaşlandı artık, yok edici etkisi düştü haliyle) takımlar için belli bir standartı sağlamak için ideal bir isim, özellikle de gelecek adına yavaş yavaş taşları üstüne koyması gereken, önceki sezondan sonra risk alma konumunda bulunmayan Fenerbahçe gibi bir takım için. Teknik açıdan da eldeki kadro yapısına ve ülkedeki basketbol anlayışına göre bir sistem geliştirebilen, Pini Gershon gibi kendine has birşeyler oluşturması gerekmeyen biri de bu durumu güçlendiriyor. Fenerbahçe'nin sahip olduğu şartlar ve sahip olması gereken hedeflerle çok ideal bir isim tüm bunları düşününce. Ancak Messina'ların, Ivkovic'lerin, Obradovic'lerin liginde bir oyuncu olabileceği henüz ispatlanmış değil. Ağır abilerin neredeyse bütün elit oyuncuları paylaştığı ve bir sürü yüksek egonun yönetilebilmesinin başarı yolu olduğu bir ortamda, onun pek taviz vermeyen sert yapısının ne seviyede uyum göstereceği biraz muallak şimdilik, özellikle gelecekte bu yönde bir gidişatı olabilecek Fenerbahçe için. Ancak Jasikevicius'un onun için önemli bir test olacağı da aşikar. Spahija hakkındaki son bir nokta da rivayetlere göre kadronun belirlenmesindeki bazı tercihleri. Sean May transferi ve Engin'in sakatlığında alternatif başka bir oyun kurucunun düşünülmemesi (bu tercih zirve seviye için yanlış olsa da geleceğe yönelik hedeflerin öncelik olduğu düşünüldüğü takdirde makul olarak da değerlendirebilir kanımca) de bir başka negatif unsur. Kadro olarak yeterlilikse daha büyük bir soru işareti. Fenerbahçe önemli ölçüde görev adamı kimliği ön plana çıkan ve hücumda takımı sırtına alıp taşıyan oyuncuların fazla olmadığı bir takım. Eğer devlerle boy ölçüşecekseniz sadece savunmanızın yapabilecekleri üzerinden yapacağınız bir kurgu muhtemelen yetersiz kalacaktır. Tecrübe açısından Mirsad, Ömer, Tomas gibi isimler kısmen önemli olsa da kadro görece genç ve tecrübe çok çok önemli bir faktör.

Saras'ın harika bir yılbaşı hediyesi olması ise onun hali hazırdaki kariyerinden çok Fenerbahçe'nin potansiyelini önemli ölçüde yukarı taşımak için ideal bir isim olmasından kaynaklanıyor bence. Mesela verim alınamayan Darius Lavrinovic, onun için harika bir pick&roll partneri ve sahadaki görüntüsü mutlaka değişecektir. Cemal Nalga'ya uzaylı müdahalesi yapılmış gibi hissettiren birinin hücumu kısıtlı Fener uzunlarına katacağı şeyler muhakkak ki ciddi bir seviyede olacaktır. Kinsey'i alley-oop bitirirken ya da Ömer Onan'ı bugünkü gibi hücumda ekmeğini üçlüklerden daha sık, on sene önce Efes'in 5+1.adamı olduğu gibi Ferrari haliyle Mulaomerovic'ten aldığı pasları alırcasına fast break turnikeleri atarken göreceğiz. Herşeyden önemlisi Ukic'in beceremediği oyun kuruculuk işinin en iyisi sahada olacak, savunma odaklı bir takımı müthiş koşturacak ve Fenerbahçe'nin hücum potansiyeli çok fazla artacak, hata yapanları anında uyarıp liderliğini ortaya koyacak, Ömer Onan'ın Edirne dışında pek etkili olmayan hakemlere itirazlarını takıma katkı sağlayacak şekilde yapacak, en nihayetinde sahada herkesin motivasyonunun artacağı pozitif bir sinerji hali olacak muhtemelen. Teknik taktikten öte Fenerbahçe'nin kadrosunda bulunmayan Euroleague zirve seviyesinde fark yaratacak, elini taşın altına sokacak, muazzam bir "winner" sahada olacak, resmi çok fazla yönden pozitif etkileyecek.

Jasikevicius'la ilgili soru işaretleri yok mu? Çok fazla. Ama şu fiziken çok kötü durumda olduğu ve geç başladığı bir sezonda Rytas gibi bir takımda yaptıklarına bakınca, Panathinaikos gibi hiç bir şekilde uymadığı, sırf taraftar şovu uğruna transfer edildiği bir yerde bile Avrupa şampiyonluğu için gereken o küçük farkları yaratabildiğine ve gittiği her yerde bir şekilde katkı yapıp, başarısız olmadığını düşününce Fenerbahçe taraftarları her açıdan heyecanlanmalıdır.


Takımdaki herkesin kendisinden çok şey öğreneceği, egosu takım içinde kabullenilebilir, sahadaki defoları kapatılabilir ve pek çok ihtiyacı karşılayabilir bir adam Saras. Sovyetler Birliği'nde doğduğuna inanamayacağınız kadar farklı, zor, dünya kadar kaprisini okuduğumuz bir karakter ama onun egosu hep kazanmak istiyor ve istediğini büyük ölçüde hep alıyor. Kötü Indiana Pacers ve Panathinakos tercihlerinde olduğu gibi hep iddialı bir yerde olmak istiyor ve Fenerbahçe de bence maddiyatın arka planda olduğu bir tercih. Rytas'ın Top 16 yapamaması durumunda daha iddialı bir takıma geçeceği dedikoduları varken, o takımı elenmeden potansiyel gördüğü bir yere gitmeyi tercih etti. Onunla geçinme konusunda fazla sorun yaşanmazsa belki çok yukarılara taşıyamaz ama oralar için ciddi bir aday yapacaktır Saras.

Yazıda genel olarak Fenerbahçe'ye dair eksiklerden bahsettik zira amaç Euroleague'de Final-Four yapan, şampiyon olan takımlar seviyesine giden yolu tartışmaktı biraz. Bu noktada haliyle daha çok eksikleri gündeme geldi Fenerbahçe'nin zira oradaki takımlar senelik değil sürekli olarak oraları planlayan, en üst seviyede ayıran o küçük farkları yaratmak için bütçe ve kadro olarak çok fazla şeyi ortaya koyan takımlar. Bu kadar komple olmanın ön planda olduğu bir ortamda, eksiklerinize acımadan saldırılırken, belli şeyleri iyi yapmak kadar komple bir takım olabilmek de ön planda. Hem Euroleague'in bu sezonki konumu hem de oluşan bu Jasikevicius fırsatı Fenerbahçe için ümit vaat etse de yol kolay değil, özellikle de Yunan'larla kapışmak kaçınılmazken. Aynı üç sezon önce play-off yapan takımda olduğu gibi Fenerbahçe kendini hazır tutmalı. O takım çok iyi bir takım olmamasına rağmen, biraz şansının yaver gitmesiyle yolunun açılması sayesinde ama en çok da eline fırsat geçtiğinde o fırsatı kullanabilir, kadronun maksimumunu kullanabilir oluşu ile o noktaya ulaşmıştır. Bu arada gerilimden her branşta pozitif bir enerjiyle çıkabilen Fenerbahçe ile o konunun uzmanı Panathinakos'un olası bir play-off eşleşmesi basketbol açısından müthiş şeyler vaat ediyor, taraftarlar bir yandan Obradovic'ten intikam alma fırsatına sahip olacak Saras başka bir yandan...


Belki en sevdiğim oyuncular kategorisine girmez Jasikevicius ama benim için en özel adamlardan biridir. Ve böyle birini ezeli rakibinizde görmek canlı izleme keyfinden çok daha fazla kıskançlık getiriyor açıkçası. Transferi öğrendiğim anda o anki ruh halimin de etkisiyle kendimi jiletlemek hiç de kötü bir tercih gibi gelmedi doğrusu. Allen Iverson şöhret ve isim olarak bu ülkeye gelmiş belki en büyük sporcu ama benim nazarımda Türkiye'ye gelen en büyük atlet Saras'tır.

Hiç yorum yok: