31 Temmuz 2010 Cumartesi

Inception

Ariadne: Why is it so important to dream?
Cobb: Because, in my dreams we are together.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Fotoğraflarla 2010 Tour de France

Boston.com yine güzel fotoğraflar seçmiş. Buradan ve şuradan.

Penny Sparkle

Yani Blonde Redhead'in hayvanlar gibi beklediğim yeni albümü. 13 Eylül'de Britanya, 14 Eylül'de de Amerika'da piyasaya çıkıyor. İnternet sitelerinde albümden Here Sometimes adlı şarkıyı bedava indirebiliyorsunuz, tek şart mail grubuna üye olmanız.



Şarkının bende uyandırdığı ilk intiba yine ilginç bir altyapıya sahip olduğuydu. Tabi ki bunda daha çok Pace biladerlerin etkisi var. Amadeo'dan yine şarkıyı fazla boğmayan, abartıya kaçmadan duracağı yeri bilen bir bass tonu var ki en sevdiğim yanlarından biridir bu Blonde Redhead'i...

Here Sometimes'a tam anlamıyla ısınmak biraz zamanımı alacak ama sanırım albüm çıkana kadar bu sorunu çözerim. Yine de söylemeliyim ki Here Sometimes bana yeni albüme dair iyi bir umut verdi.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Yeni Açık 2010/11: Guti. Haz İmza Töreni

Yazıya vaktim yok da yine videoya aldık töreni zaten. Cloverfield etkisi devam ediyor yalnız, yine belirteyim. 2. videonun son saniyelerinde Şaban ile olası podcast girişimimizin ilk görüntüleri mevcut. Yer yer çirkinleşmişiz, apaçi olmuşuz...



27 Temmuz 2010 Salı

Hooop Çinekooop



Geçtiğimiz hafta sonu İzlanda’da oynanan ve sadece 624 kişinin izlediği Stjarnan-Fylkir maçından yaratıcı ötesi gol sevinci.

Paylaşım: Çanspor

Bu Maç Evde İzlenir OST #14


The Beatles: Yellow Submarine
Cem Karaca: Tamirci Çırağı
Nick Cave & Kylie Minogue: Where The Wild Roses Grow
The Decemberist: The Mariner's Revenge Song
Bob Dylan: Hurricane
Dropkick Murpyhs: The Dirty Glass
Wheatus: Teenage Dirtbag
Eminem: Stan
The Beatles: She's Leaving Home
Barış Manço: Sakız Hanım ile Mahur Bey
Thin Lizzy: Whiskey In The Jar
Johnny Cash: A Boy Named Sue
Flogging Molly: The Ol' Beggars Bush

Feysbükü



''Kenks, bizi kesmişsin fotodan yeaa ehe ehe,,

24 Temmuz 2010 Cumartesi

La Bamba

Ne zamandır yazı yazmıyorum bloga, ara ara fotoğraf-video falan koyup kaçıyorum. Diyecek bir şey yok hepimizi yazın rehaveti sardı, hepimizin hayatında bazı bazı gelişmeler yaşanıyor. Mesela benim üretken bölgelerimde tüyler çıktı...

Uzun zamandır açık öğretim derslerini vermekle uğraştım, tek ders dışında da başarılı oldum. Şimdi bir yandan bütünlemelerde, hem o dersi de vermek için hem de vize işlerini halledebilmek için sağa sola koşuşturuyor, fırsat bulduğum zamanlarda WOW oynuyor, Birol ile vakit geçiriyorum. (Böyle Birol falan diyince de Ayşe Arman yazıları gibi oldu)

Bu sene tek tatil planım var yine, turnuva falan benim için direk yalan. Tatil dediğim de ne? Birol'la yıllardan beri planladığımız, yapması bu yaza nasip olacak olan Road Trip olayı. Road Trip'e giriyoruz da İzmir'e gidiyoruz (Berk naber hacı?) 6 saat git, 6 saat gel... O nasıl road trip? Öyle işte... Yolda durup, elimizde frizbi ile 'Ufo Gören Masum Köylü' pozları vermek istiyoruz. İsyankâr Doğa Aşığı Arabesk Şarkıcı Albüm Kapağı tamlamasını komple benimseyip buna dair pozlar vermek istiyoruz.

Bir yandan da içimde böyle bir tatlı heyecan, bir de ürperti, çekingenlik var Ukrayna'ya karşı. Hiç bilmediğin, hayatında duymadığın, duyduğunun da 'davay' demeden öteye gidemediği bir ortamda tamamen Fransız kalacağın ama buna bile aldırmadan Rusça konuşacak olan insanların arasına düşmek... Anana küfretse anlamazsın.

Kaptım ama 10 günlük gezide bir şeyler. Bir kaç temel cümleyi kurabiliyorum. (Hello, are you sex me?)

Velhasıl kelam öyle koşuşturuyorum. Eminim hepinizin keyfi yerindedir, değilse de keyfini çıkarın. Kaptır Mürsel Gürkan gibi geniş olun, twitter'dan Sex sex sex on the beach :laz: yazın gönderin falan. Konserlerden konsere akın, rahatlayın biraz. Yazın keyfini çıkarmak lazım, nasıl olsa kışa girince tekrar özleyeceğiz. Sanırım ben bu kış daha fazla özleyeceğim...

Sadece yazı mı? Bir çok şeyi... Fakat asıl geride bırakacağımı, özleyeceğimi ve uzaktan vakit ayıramayacağımı bile bile, düşüncesinin bile (cümleyi komple 'bile' olarak kurabilirim) bana ağır ağır koymasına göz yumduğum bir insan evladı var ki bu şarkı da ona gelsin. Gördüğüm ilk günden beri, göreceğim son güne kadar ve bilumum geniş zamanlı çekimlerimizde, in my life, i love you more. (Fade Out, Romantik Son, Sinemada öpüşenleri kes, tamam.)


22 Temmuz 2010 Perşembe

Tour de France #2

United Rocky Merdivenleri'nde

Manchester United sezon öncesi hazırlık kampı için Philadelphia'da ve Philadelphia Union ile oynayacakları hazırlık maçı öncesi meşhur Philadeplhia sanat müzesindeki Rocky merdivenlerini ziyaret etmişler.

Rocky de ne koşuyordu yalnız, merdivenleri ağlatmıştı resmen; Rocky Runs up the Stairs

Baba Pau

"Topçunun da adamın da hası."

Fotoğraf ve alıntı: Orkun Çolakoğlu

21 Temmuz 2010 Çarşamba

16 Temmuz 2010 Cuma

Code Red

Doug'a ek olarak şunları koyayım. Ayrıca 1977'de giyilen formadan esinlenilmiş.



Yaratıcı Beşiktaş Taraftarı #1

Maç sonunda Vikingur takımı Beşiktaş taraftarını alkışlayarak soyunma odasına giderken;

"Vikingur bu sene sike sike şampiyon!"

Fotoğraf: Ajansspor

United 2010 - 2011

Fotoğraflar Manchester United'ın resmi sitesinden... Geçen seneki faciadan sonra alınabileybıl gözüküyor. 'Klasik model üzerinden çalışılmış' tadında bir modacı yorumu da olabilir ama sade bir yorum olarak 'Sade' olmuş, güzel olmuş diyorum.

Fakat o formada dana gibi yer kaplayan AON yakışmamış be abi... Ragga Oktay'lı Turkcell reklamlarını hatırlatıyor, irite oluyorum. A-om! (irite olmaaaaak!)

15 Temmuz 2010 Perşembe

Imogen Heap @ İstanbul Modern

Geçtiğimiz hafta sonu, sanırım hayatım boyunca yaşadığım en keyifli hafta sonu oldu. Cuma, Cumartesi ve Pazar akşamı, ayrı ayrı güzel muhabbetler döndü. Cuma gece alkol ama güzel bir mekanda, hadi onu geçelim. Pazar akşamı olan mevzu zaten belli, DHA deşifre etti, onun yazısı ayrı gelir. Cumartesi gününe dönelim direk, ben onu yazmak istiyorum en azından şu anda.

Hani derler ya, "Ulan biz ismini bilmiyoruz adamlar konserine gidiyor..." Ben de derim zaman zaman, sağda solda isimler duyarım, okurum, sonra da aynı lafı ederim. Imogen Heap o hesaba geldi aslında. Kime söylesem ilk kez duyuyor, bir kaç istisna dışında. Imogen benim için başkadır, hatta çok çok başkadır. Öyle ki konseri kaçırsam neler olabilirdi düşünemiyorum...

Açıkçası şu anda dinlediğim çoğu kişiyi tanımama vesile olan the O.C.'dir. Açık açık da söylerim, kusura bakmasın kimse. Hem dizi güzeldi hem de müzikleri... Hatta diziye laf söylenebilir ama seçilen müziklere kimse ses etmez diye düşünüyorum. Neyse, ben Immi'yi ilk orada duydum. Sonra albümleri indirince aşık oldum. O nasıl bir ses, o melodiler nasıl çıkıyor ortaya... Müzikler, şarkılar, onları söyleyenler dinleyenlerin hayatındaki gidişata bağladır, ya da bende öyledir. Immi'yi de bazı yaşanmışlıklara, olaylara, dönemlere bağlı dinledim çoğu zaman. Hem neşelendiriyordu üzgün olduğum zamanlarda, hem dinlendiriyordu. Resmen huzur buluyordum. Neyse, benim klasik sıkılma olayı yine kanıma girdi. Hem "Bize ne lan?" diyebilirsiniz, geçiyorum.

Uzun zamandır dinlemiyordum. En son çıkan Ellipse albümü, yine sevdiğim bir albüm haline gelse de benim için Speak for Yourself albümü on numaradır. O yüzden çok üzerinde durmadım. Sonra İstanbul Jazz Festivali'ne geleceğini duyunca elim ayağım birbirine dolandı. O sesi kanlı canlı dinleyecek, defalarca bilgisayarda çalan parçalara eşlik ettiğim gibi bu kez konserde eşlik edecektim. Geleceğini hiç düşünmemiştim, hep bir umut bekleyip durdum. Çok güzel olacaktı, çok güzel...

Bileti çıktığı günün sabahında aldım. Biteceğinden değil de, işte öyle bir hatun Immi benim için, biletin çıktığı Cumartesi sabahı 10'da kalkıp alıyorum... Başka bişi olsa kalkmam, tanıyan bilir...
Parçalar da gün aşırı girdi tekrar play list'e, dönüp durdu. Senelerdir hiç sıkılmadığım gibi yine sıkılmadım, hatta günler geçtikçe o sesi canlı duyacak olmanın verdiği heyecanla daha da sıklaştı.

Gel gelelim konser gününe. Valla bir kız arkadaşım olsaydı, yanıma alıp onunla gitmek isterdim. Hani "Kızla gidilir" derler ya... Neyse, Şaban alınmasın, o vardı yanımda. Çok da eğlendik lan, bişi demiyorum. Kapı açılışından yaklaşık 1 saat önce Tophane'deydik. Karaköy'e yürüyüp vakit geçirdik, Şaban yemek yedi falan. Sonra döndük İstanbul Modern'e, kapı açılsa da girsek diye beklemeye başladık. Girer girmez de en öne konuşlandık. Aramızda 1 metre vardı yoktu Immi ile, canım benim.

Sahneye çıktığında Şaban ile playback yapıyor zannettik. O nasıl bir sestir, nasıl akıcı nasıl pürüzsüz... Çok konser kaydını dinledim ama canlı canlı o ses kulağımdan içeri ilk girdiğinde... tarif bulamadım, geç... Hatun acayip, valla. Testereden, bardak içindeki sudan, limondan falan nağme oluşturuyor, parçanın arka planında kullanıyor. Onları da biliyordum da yine nasıl yaptığını falan görünce ağzım açık kaldı.

Konser öncesinde daha önceki konserlerinden playlist'i az çok biliyordum. Mesela Let Go'ya şaşırmış millet, ben çalacağını adım gibi biliyordum. Zira Speeding Cars'ın da. Aslında çok istediğim Hallelujah'ı söylemeyeceğini biliyordum mesela, Angry Angel'ı söylemeyeceği gibi. Çok da güzel söyledi Let Go'yu, tüylerim diken diken oldu şerefsizim. Ama en iyisi Just For Now olabilir sanırım. Şöyle ki; konser alanını üçe bölüp nakarat bölümünde arka planda söylenen "Just For Now" kısmını seyirciye söyletti ki, hem konser izleyicisini parçaya dahil etmiş oldu hem de tek bir enstrüman kullanmadan gıcır gıcır parçayı söyledi. Bak şu anda Just For Now çalıyor arkada, gözümün önüne geliyor, kulağım konsere gidiyor, aman aman...

Hayatımda önemli yeri olan (deli miyim neyim) Imogen'ı canlı canlı görüp ağzından çıkan sözlere eşlik etmek bile tek başına hafta sonumu güzelleştirmeye yetti aslında. Umarım bir daha gelir, bir daha müthiş bir konser yaşarız. Ha bir de, konser sonrası Küçük Beyoğlu'nda takılmış. Şerefsizim bilsem, ya da sabah öğrenip üzülmeyip de gece o saatte ayakta olup öğrensem üşenmeden evden kalkar motor+dolmuş yapar Taksim'e çıkardım...

it's that time of year
leave all our hopelessness's aside
if just for now (just for now) leave awhile...


Video buradan alınmıştır. Fotoğraf Şaban Işık'ın telefonundandır, daha fazlası da şuradadır.

Stop Cemp Şat

Jump, Jump from Jan-Edward Vogels on Vimeo.

13 Temmuz 2010 Salı

Ve Kupa Biter...

Kupa bitimiyle boston.com'daki fotoğraf serisinin sonuncusunu verelim. Hollanda yenilgisi sonrası Uruguay taraftarının, Forlan posterinin asılı olduğu pencereden kameraya yansıyan üzüntüsü...

Fotoğraf: REUTERS/Andres Stapff

12 Temmuz 2010 Pazartesi

TAKSİM'DE İSPANYA - HOLLANDA GERGİNLİĞİ

TAKSİM'DE İSPANYA - HOLLANDA GERGİNLİĞİ

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Şampiyonluğu kutlayan İspanyol turistlere kızan Hollandalı turist grubu İspanya bayrağını yırttı. İki turist grubu arasında kısa süreli sözlü sataşmalar yaşandı. Hollandalı turist grubunun meydandan ayrılmasının ardından İspanyol turistler şampiyonluğu kutlamayı sürdürdü.

2010 Dünya Kupası finalinde İspanya'nın, uzatma dakikalarında Iniesta'nın attığı golle Hollanda'yı 1-0 yenerek şampiyon olmasının ardından Taksim meydana gelen bir grup İspanyol turist şampiyonluğu kutladı. Eğlence mekanlarında maçı izledikten sonra meydana gelen yaklaşık 30 kişilik İspanyol turist grubu yanlarında getirdikleri bayraklarını sallayarak marşlar okudu.

Takımlarına destek veren ve şampiyonluğu kutlayan kadınlı-erkekli grubu gören 10 kişilik Hollandalı turist grubu tepki gösterdi. Şampiyonluğu yitirmenin öfkesi ile İspanyol turistlerin yakınına gelen Hollandalı turistler yanlarındaki İspanya bayrağını yırttı. İki turist grubu arasında kısa süreli sözlü tartışma yaşandıktan sonra Hollandalı grup meydandan ayrıldı. Marşlar okumaya devam eden İspanyol gruptan bazı turistler meydanı arenaya çevirerek boğa figürleri yapıp şampiyonluk coşkusunu doyasıya yaşadı.

Ali Çağlar TINBEK / İSTANBUL - DHA

Fotoğraflar ve haber için; tuk.

9 Temmuz 2010 Cuma

We Are All Witnesses

Fotoğraf: Reuters
Başlık: Kubilay Kahveci

Kings Of The Beach

Kaynak: Deviant Art

The Decision

8 Temmuz 2010 Perşembe

HP - Hit Print



Ya yuh be bilader, helal olsun...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Alma Arjantin'in Ahını...

94'ten beri Arjantin'i eleyen tüm takımlar ertesi turda Dünya Kupası'na veda etmiş. (Önceki ikisinde de final oynamışlardı zaten) Buenos Aires'te edilen beddualar yerini buluyor kısaca.

Not: Japonya'da gruptan çıkamazken son maçta yenemedikleri İsveç'e elendikleri varsayılmıştır. O gruptan çıkan diğer takım olan İngiltere de zaten iki maç fazla gördü sadece.

Foto: Reuters

Tour de France

Fotoğraf: Getty

Tilt-Shift

Dayı fotoğraflarda gezinirken şunlara denk gelince hoşuma gitti tabi, bildiğin gibi. Nedir derken; tilt-shift diye birşey ile karşılaştım. Bunlar bile güzelken, şunlar şahane. Richard Heathcote çekmiş bunları da Getty'den.

Run Robben Run

Fotoğraflar: Richard Heathcote/Getty

4 Temmuz 2010 Pazar

Sen Ağlama #2

Maç bittiğinde İspanyollar sevinirken Paraguaylılar da doğal olarak üzülüyorlardı ama hiçbirisi Cardozo kadar değil. Cardozo'nun maç bitimindeki gözyaşları ve davranışları gerçekten çok dramatikti. Kendisine teselli etmeye gelen arkadaşlarını etrafından uzaklaştırmak istemesi, onların yüzüne bakamadığı için sürekli formasıyla yüzünü kapatması vs... Hatta durumu gören İspanyol oyuncular bile teselliye geldiler fakat Cardozo gerçekten kendinden geçmişti. Kaldı ki Cardozo'nun kaçırdığı penaltı Asamoah Gyan'ın kaçırdığı penaltı kadar kritik ve dramatik de değildi. Gyan da eminim ki kahrolmuştur ama Cardozo'nun hali gerçekten başkaydı. Ekranda böyle bir oyuncu görmek kötü etkiledi, bir futbolsever olarak. Cardozo gibi oyuncular var oldukça futbol hep sevilecek.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

İspanya ve Kader

Genelde İtalya, bazen de Almanya'nın yaptığı şekilde ilerliyor İspanya ve de bunu kendi yaptıklarından çok farklı bir şekilde yapıyorlar. Kötü başladıktan sonra grafiklerini bir yandan artırırken bir yandan da ölümden dönerek yollarına devam ediyorlar. Kaderin bu sefer onların yanında olduğunu düşünmemeleri için hiçbir sebep yok.

Onun için de üzgünüz, Dünya Kupaları'nın Paraguay adına Chilavert'den sonra en çok hatırlanacak ismi oldu.

Fotoğraflar: Reuters

Adeus Brasil


Fotoğraf: Robert Ghement/EPA/Guardian

Not England's Year

Tim Henman'dan sonra Murray de yarı finalde elenmeye ediyor.

Fotoğraf: Julian Finney/Getty Images/Guardian

Sen Ağlama

İğrençsin!

Allah bize bu görüntüyü göstermesin bir daha, başka da bir isteğim yok artık bu dünya kupasından.

Too Much Drama (Tragedy!)

Dünya Kupası'nın bu kadar çekici, bu kadar özel olmasının öncelikli sebebi elbette ki oynanan futbol seviyesi değil, Olimpiyatlar dahil hiçbir spor organizasyonu bu kadar drama vaad etmiyor. Yine de bu geceki biraz fazla oldu. Organizasyonun benim açımdan pek iç açıcı olmamasının sebebi de şu ana kadar buna dair pek bir şey sunmamış olmasıydı. Günün ilk maçında malzeme vardı bu açıdan, ama o sadece ordövr tabağıymış.

Luis Suarez kuşkusuz ki bu maçın Uruguay adına adamı oldu. Aynı dakika içerisinde iki zıt duyguyu uçlarda yaşadı bu duygusal adam. Hem güzel insan hem güzel futbolcu Forlan'ın güzel golünü de es geçmeyelim. Hem onun adına hem de yolu bizim Asya'da çizdiğimize oldukça benzeyen bu takım adına içim bayağı buruk da olsa mutluyum.

Gyan Asamoah, seyrederken sürekli küfrettirebilecek tipte bir oyuncu. Özellikle Almanya'da çok sinir etmişti beni. Sahadaki yanlış tercihleri ve paylaşımcılığa pek açık olmayışı-bencil demek istemiyorum sadece- sizi zaman zaman Nobre'yi izliyormuş gibi çıldırtabilir ama hakkını vermek lazım şu genç Gana takımı için hem Afrika Uluslar Kupası'nda hem de bu turnuvada oldukça önemli işler yapan, ve tek forvet rolünü çok iyi oynayan birisi olarak belki de en kilit isimdi takımdaki.

Bu kadar etkili bir forvet olmasının sebeplerinden biri de muhakkak ki kendine olan (bazen aşırı) güveni ve soğukkanlılığı. Yine de bu ikisinin birlikte en uç noktada olacağı bir penaltı atması, kaçırdığı penaltının aynısını tekrar etme cesaretini göstermesi dışında bir yolla mümkün olur muydu bilemiyorum. Bu yaptığı benim için bu geceki dramayı aşan, trajediye dönüşen olay kadar unutulmaz olacak sanırım.

Bu gece rakibinden daha üstün oynayan, fizik güçleri ve dayanıklıklarıyla etkileyen ve her maçında beni biraz daha şaşırtan bu güzel takımın başaracağına bir an olsun inandım ama yazık oldu demek çok hafif kalır. Tarih bu kadar da tekerrürden ibaret olmasın be...

1990 Kamerun,
2002 Senegal,
2010 Gana!

Fotoğraflar: Reuters

Oh Africa #2

"Kalk Appiah kalk, Allah'ın dediği olur..."

Gökhan Özşahin

2 Temmuz 2010 Cuma

Hup Holland Hup!

Brezilya'yı zaten pek sevdiğim söylenemez ama bu seneki kadar itici olduklarını hiç hatırlamıyorum yıllardır. Robinho resmen kabadayı olmuş ve daha ilk dakikada Van Bommel'e diklenerek hiç doğu birşey yapmadı. Neyse ki Hollanda maçı çevirdi, yoksa Vam Bommel'den maç sonuna doğru kartlık ve cezalık bir hareket beklerdim. Maç içinde de gerekli mesajı verdi zaten.

İki takımda bildik hallerinde değillerdi ama Hollanda 1-1'le gelen rüzgarı iyi kullandı ve yıllarını acısını çıkarbı belki de. Yıllardır buralara gelip boynu bükük ayrılan bir Hollanda'nın, alışmadığımız bir futbolla da olsa yarı finali görmesi güzel. İkisinin de birbirinden pek farkı yokken Robinho, Melo yerine Sneijder, Kuyt ve Brezilya yerine Hollanda izlemek daha güzel benim için. Kuyt demişken bir kez daha düğmelerimizi ilikleyip önünde saygıyla eğilelim. Darısı yarın Arjantin'in başına.

Christmas In July